7 Ağustos 2016 Pazar

Spor/Haber: 2016 Rio Olimpiyatlarında Açılış Töreninin Ardından


2012 Londra Olimpiyatlarıyla başlayan 4 yıllık bir özlem son buldu ve bana göre dünyanın en heyecan verici etkinliği olan yaz olimpiyatları her zamanki muazzam bir açılış töreniyle resmi olarak başladı. 5-21 Ağustos 2016 tarihleri arasında Rio de Janeiro'da düzenlenecek olan olimpiyat oyunları 31. Yaz Olimpiyatları olacak. Sporun en büyük sahnesinde bu sene bazı efsanelere veda edecek, bazı yeni yıldızlarla tanışacağız. Dünya rekorlarının kırılmasına tanık olup bu muhteşem sporcuların sevinçlerine olduğu kadar üzüntülerine ve hayal kırıklıklarına da ortak olacağız. Onların buraya ulaşmak için yaptıkları fedakarlıkları öğrenip azimlerine de şahit olacağız. Kısacası hangi dal olursa olsun bu olimpiyatları da onlarla beraber yaşayacağız ve sporun her yanına şahit olacağız. Bence dünyadaki en güzel şeylerden biridir spor. Neden diye soranınız varsa bence olimpiyatları izlemeniz bunu anlamanız için yeterli olacaktır çünkü bu herhangi bir spor etkinliği değil; en büyüğü, en ihtişamlısı ve en etkileyicisi. Bu benim takip edeceğim 3. Olimpiyatlar olacak. 2008 Pekin’le birlikte belki de şu an spora duyduğum büyük sevginin temelleri atılmıştı çünkü az önce bahsettiğim her şey beni çok etkilemiş ve duygulandırmıştı. 2012 Londra ile birlikte ise artık spor dalları ile ilgili daha da çok şey biliyordum ve onun da yeri çok ayrıdır benim için. Ve işte açılış törenini izlediğim 2016 Rio da çok özel olacak bu şimdiden belli oldu. Rio Olimpiyatları'nın açılış törenini izlerken bile tüylerim diken diken oldu, olimpiyat gerçekten çok farklı ve çok büyülü bir şey. İşte bu yüzden olimpiyat boyunca sizlere olan biten her önemli olayı elimden geldiğince yazmaya çalışacağım. Bu yazımda açılış törenini ve Rio’da dikkat etmeniz gereken bazı isimleri hakkında bir şeyler paylaşacağım sizinle.



Bu sene tarihin en iyi sporcularından ikisi, iki büyük efsane; Michael Phelps ve Usain Bolt sporun en büyük sahnesinde son kez sahne alacaklar. İkisini de ilk kez 2008 Pekin’de izlemiştim ve o zamandan beri de takip ederim. Çok sevdiğim iki efsanenin son olimpiyatlarını izleyecek olmak benim için bir yandan heyecan verici ancak bir yandan da üzücü. İkisini de çok özleyeceğim kesin. 


Özellikle de Phelps’in burada yer almasına çok sevinmiştim çünkü 2012 Londra’nın onun için son olimpiyat olacağını söylemiş ardından da emekliye ayrılacağını açıklamıştı. Ancak sonra emeklilikten geri döndü ve 2016 Rio’ya da katılacağını açıkladı. 18’i altın olmak üzere toplamda kazandığı 22 olimpiyat madalyasıyla tartışmasız bir şekilde tüm zamanların en iyi olimpiyatçısı olan Phelps, burada görmeyi en merak ettiğim isimlerden de biri. Bir diğeri de tabii ki kayıtlara dünyanın en hızlı adamı olarak geçmiş olan Usain Bolt.


İki efsanenin yanında dikkat etmeniz gereken başka isimler de var tabii ki. Bunun için ise Türkiye’deki en harika dergilerden biri olan, “Düşünen Spor Dergisi” Socrates’in de Genel Yayın Yönetmeni Caner Eler’in hazırladığı harika bir yazı var onu buraya bırakıyor ve bir anlamda da ona pas atıyorum. Bu arada Socrates’in 5 Ağustos’ta çıkan olimpiyat özel son sayısını da bulursanız almanızı tavsiye ederim. Çok güzel yazılar var her zamanki gibi.


Caner Eler’in hazırladığı bu güzel listeye 17 yaşında katıldığı 2012 Londra Olimpiyatları’nda 4’ü altın 1’i bronz olmak üzere toplamda 5 madalya kazanırken herkesi kendine hayran bırakan Amerikalı yüzücü Missy Franklin’i de eklemek istiyorum. Şu an 200 m sırtüstünde dünya ve 100 m sırtüstünde ise Amerika rekorunu elinde bulunduran Missy belki son dönemde o muhteşem performansında biraz uzakta ama sonuçta burası olimpiyat her şey olabilir ve izlemeye değecek sporculardan da biridir bence.


Bu sene göremeyeceğimiz bir efsaneden de bahsetmek isterim: 2012’de altın madalya kazanmaya çok yaklaşan ancak gümüşte kalan Roger Federer. 2012 Londra’nın ardından Rio’yu ne kadar heyecanla beklediğini ve altın hedefinin olduğunu bildiğimiz büyük efsane Federer, geçtiğimiz günlerde bu sene yaşadığı sakatlıkların etkisinden tam olarak kurtulamadığı için sezonun geri kalanını kortlardan uzak geçirip kendini tamamen iyileşmeye odaklayacağını çünkü birkaç yıl daha tenis oynamaya devam etmek istediğini açıkladı. Teniste kazanmadığı tek büyük ödül olimpiyat altını olan Federer’in sakatlıktan dolayı bu olimpiyatları atlamak zorunda kalması benim için 2016 ile ilgili en üzücü konu oldu. Onu burada izlemeyi çok istiyordum.


Türkiye’nin olimpiyat kafilesi de oldukça kalabalık bu sene. 103 sporcu ile 21 dalda mücadele edeceğiz. Olimpiyatlarda bu sene yer alacak tek takımımız kadın basketbol takımımız olurken, Çağla Büyükakçay sayesinde teniste de ilk defa yer alacağız. Heyecan verici birçok sporcumuzun bulunduğu kafilenin tamamı ise şu şekilde:


Açılış törenini anlatmaya başlamadan önce kısaca en çok merak ettiğim dallardan bahsetmek istiyorum. Açıkçası benim olimpiyatlardan izlemeyi en sevdiğim dallar yüzme, artistik jimnastik ve atletizmdir. Takım sporları voleybol ve basketbolda, bunun yanı sıra teniste de çok heyecanlı ve özel maçlar izlemişliğim de var tabi. Ancak yine de tüm dallar arasında en özeli yüzmedir benim için. Her olimpiyatta farklı yıldızlarla tanışırız ve birçok da rekor görürüz. Dünyanın en iyi takımı da Amerika’nın yüzme takımıdır bana göre. Ryan Lochte ve Michael Phelps gibi iki efsaneye sahip bu takımın bir sürü yıldızı da var aslında. İşte bu çok sevdiğim takımın olimpiyat öncesi paylaştıkları tatlı mı tatlı videoyu da sizinle paylaşmak istedim. Ben çok sevdim bunu, siz de seversiniz diye tahmin ediyorum.


Şimdi gelelim açılış törenine ya da daha doğrusu açılış karnavalına. Olimpiyatların açılış törenleri her zamana gerçekleştiği ülkenin kültürel ve tarihsel öğelerini içerir bilirsiniz ve Brezilya denenince akla gelen şeylerden belki de ilki muhteşem karnavallarıdır. Güney Amerika’da gerçekleşen ilk olimpiyat olan Rio Olimpiyatları da doğal olarak karnaval havasına sahipti. Ancak bunun yanında tarihini de yaşadık, diğer kültürel öğelerini de gördük. Açılış töreniyle ilgili en güzel şeylerden biri de farkındalık yaratmak amacıyla vermeye çalıştıkları evrensel mesajlardı bence. Bu olimpiyatın bir başka özelliği daha var tabi. 2012 Londra’da açılış seremonisini yöneten ünlü yönetmen Danny Boyle’ın ardından 2016 Rio’nun açılış seremonisini de Brezilya’nın ünlü yönetmenlerinden biri olan Fernando Meirelles yönetti. Ancak 2012 Londra’nın büyük bir bölümü müzik antolojisi tadında geçerken 2016 Rio ise daha çok karnaval havasındaydı. Rio’nun açılış töreni son iki olimpiyat açılış töreninin bir tık altında kalsa da yine de oldukça görkemliydi.


Peki ya sırayla neler oldu biraz da onlara bakalım. 31. Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreni Rio de Janeiro’daki ünlü Maracana Stadı’nda gerçekleşti. Tören geri sayımın ardından Brezilya’daki yaşam tarzının zaman içerisindeki gelişimini konu alan seremoni başladı. İlk olarak yaşamın sudan oluşumunun anlatıldığı bir bölüm vardı.


Brezilya’da yağmur ormanlarında yaşayan yerliler görkemli ve etkileyici bir koreografiye sahip bir bölümle anlatıldı.


Sonrasında başka kültürlerin Brezilya’ya gelişi ve kölelik tarihinin anlatıldığı bir dans performansı vardı.


Devamında ise Brezilya’nın modernleşme döneminin anlatıldığı “Metropolis” bölümüne geçildi. Teknoloji etkisinin en çok görüldüğü bölümlerden biri olan bu bölüm benim seremonideki favorilerimden biriydi. Bu bölümün sonunda ise Brezilya’nın dans-dövüş sanatından etkilenilerek yapılmış bir koreografi vardı.


Kentleşmeyi anlatan bu bölümün devamında ise “Hafif Kutular Koreografisi” vardı. Bu bölümde Brezilya’nın öncü havacılarından biri olan Alberto Santos Dumont resmedildi ve meşhur 14-bis uçağı’nın birebir bir kopyası havalandırıldı Maracana’da. Ardından da uçağın bulunduğu bir video gösterildi.


Seremoninin en akılda kalan anlarından biri de Daniel Jobim’in büyük babası Antonio Carlos Jobim tarafından bestelenen ikonik şarkıs The Girl from Ipanema’yı çalarken dünyaca ünlü Brezilyalı model Gisele Büdchen’in sahneye çıkması olmuştur muhtemelen.


Gisele’in yürüyüşünü ise rengarenk bir “Brezilya Pop Müziği Şovu” takip etti, bu bölümde ülkenin önemli bazı sanatçıları sahne aldılar.


Sonrasında ise savaş dansları bölümü vardı ve bu bölümün hemen bitişinde tüm stat bir karnavala döndü.


Karnavalı ise bir havai fişek gösterisi izledi.


Şimdi de sıra gelmişti çevresel sorunlara farkındalık yaratmaya. Bu bölümde CO2 salınımı, küresel ısınma, kutupların erimesi ve denizlerin erimesi gibi tüm dünyayı etkileyen önemli olaylar anlatıldı. Tüm bunların çözümü ne olabilir diye sorulduktan sonra da koskoca stadın ortasında duran bir çiçeğe odaklanıldı ve böylece açılış seremonisinin geçit töreninden önceki kısmı sona erdi.


Her zamanki gibi Yunanistan’ın başladığı geçit törenini ise 2016 Rio'da ilk defa oluşturulan, tamamen mültecilerden oluşan olimpiyat takımı ve sonrasında çıkan Brezilya ile son buldu. 


Geçit törenine çıkan sporculardan statta bulunan aynaların üzerine yerleştirilen tüplere tohum atarak Rio de Janeiro'da 207 farklı çeşitte 11 bin ağacın yer alacağı Atletler Ormanı'nın oluşumuna katkı sağlamaları istendi. Geçit töreni de bitince bu tüpler ilk önce olimpiyat halkaları şekline getirildi ve sonra açıldılar. Sonuç olarak ortaya yukarıda gördüğünüz sürpriz ve çok güzel görüntü çıktı.


Geçit törenindeki en güzel görüntülerden biri ise buydu işte. İspanya’nın bayrağını taşıyan Rafael Nadal’ın gururlu ve mutlu görüntüsü. Sanırım açılış töreniyle ilgili en sevdiğim an da buydu. Çok sevdiğim bu tenis efsanesini bu kadar mutlu bir şekilde İspanya kafilesine önderlik ederken görmek beni de çok mutlu etti. Bayrak taşıma onurunu da en hak eden isimlerden biri zaten kesinlikle. Çünkü tüm zamanların en büyük sporcularından biri olmayı başardı bile şimdiden.


Törende ülkesine öncülük edenler arasında görmekten mutlu olduğum bir başka isim de son olimpiyatlarındaki efsane Michael Phelps’ti. Olimpiyat tarihinin en büyük ve en başarılı sporcusu olan Phelps ilk defa ülkesinin bayrağını taşıyordu. Önceki yıllarda hep ertesi gün yarış var diye bayrak taşımazmış Phelps ancak bu sene bayrak taşıması onun burada mental olarak çok rahat olduğunu gösteriyor bence. Ayrıca bayrak taşımanın en çok yakıştığı isimlerden de biriydi bence.


En ilginç bayrak taşıyan isim ise İngiltere’nin bayrağını taşıyan Andy Murray’di muhtemelen. 3 tane Grand Slam şampiyonluğu bulunan Murray, herkesin aksine bayrağı tek eliyle taşıdı. Ancak bu sene kazandığı ikinci Wimbledon şampiyonluğuyla Britanya tenis tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başaran Murray de bu onuru çok hak etmişti kesinlikle.


Doping skandalı nedeniyle Rio’ya katılan Rus ekibi ise oldukça küçülmüştü. Normalde katılacak 387 isimden sadece doping iddialarından aklanan 274’ü müsabakalara katılma hakkı elde edebildi.


Geçit töreninin sonlarına doğru çıkan Türkiye’nin bayrak taşıyıcısı ise 2012 Londra’da bronz madalya kazanan milli güreşçi Rıza Kayaalp’ti.


Geçit töreni bittikten sonra ise konuşmalar yapıldı ve yeminler edildi. Ayrıca ilk defa bir olimpiyatta ödül verildi. Olimpiyat Onur Ödülü adındaki bu ödül 2 altın ve 2 gümüş olimpiyat madalyası kazanmış eski orta, uzun mesafe koşucusu ve Kenya Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Kipchoge Keino'ya verildi. Bu ödülü alan ilk sporcu unvanına erişen Keino’ya ödül verilmeden önce de onun güzel öyküsü anlatıldı. Keino küçükken evden okula koşarak gider, öğlenleri de evde yemek yemek için yine koşarak eve gelir ve sonra da okula geri koşarmış. Ev ve okul arasındaki mesafe ise yaklaşık 30 kilometre falanmış. Her gün o mesafeyi koşarak bilmeden antrenman yapmışım diyen Keino şimdileri ise Kenya’da çocuklara eğitim imkanı sağlayan bir okul açmış çünkü eğitimin gerçekten çok önemli olduğunu biliyor ve bunu destekliyor. 76 yaşındaki bu özel adam ödülünü almak için stada geldiğinde ise tüm stadı koşarak geçti ve sonrasında ise konuşmasını yaptı.


Olimpiyat oyunlarının resmen başladığı açıklandı, olimpiyat bayrağı göndere çekildi. Ardında bir kez daha havai fişek gösterisi yapıldı ve son bir karnaval geçti Maracana’dan. Artık sıra merakla beklenen anda olimpiyat meşalesinin yakılmasındaydı.


Meşaleyi stada getiren isim benim çok sevdiğim tenisçilerden biri olan Gustavo Kuerten’di. Güler yüzü ve sempatik tavırlarıyla tanıdığımız 3 kez Roland Garros şampiyonu Brezilyalı Guga, meşaleyi stada getirdikten sonra eski kadın basketbolcu Hortencia Marcari'ye verdi. Meşale son olarak teslim alacak kişinin ise Pele olması bekleniyordu ancak sağlık sorunları nedeniyle törene katılamadı. Onun yerine olimpiyat meşalesini yakan isim eski atlet Vanderlei Cordeiro De Lima oldu.


Vanderlei Cordeiro De Lima’nın hikayesi de oldukça ilginç aslında. De Lima’nın 2004’de katıldığı Atina Olimpiyatları’nda maratonda kesin altın kazanması bekleniyormuş. Yarışı da önde götürürken hiç beklenmedik bir şey olmuş ve bir seyirci onu durdurmaya çalışmış. De Lima zor da olsa seyirciden kurtulup yarışa devam etmiş ancak bu olayla kaybettiği süre sonucunda ancak üçüncü olabilmiş. Ancak De Lima çok ilginç ve talihsiz bir olay sonucunda kesin alacağı bir altını kaybedip bronz madalya kazanmasına rağmen stada girdiğinde yüzündeki gülümsemeyle herkesi çok etkilemiş, bu pozitif tavrı için bile bence meşaleyi yakmayı çok hak etmiş zaten.


De Lima'nın yaktığı meşale sonrasında ise stat çatısı altına konan ve enerji kaynağı güneşi temsil eden spiral şeklindeki düzeneğe yerleştirildi ki bu benim gördüğüm en etkileyici meşale tasarımlarından biriydi.


Meşale de yakıldıktan sonra bu görkemli seremoni sona ermiş oldu. Artık sıra sporcuların iki hafta sürecek muhteşem mücadelelerini görmeye geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder