2012 Londra Olimpiyatlarıyla
başlayan 4 yıllık bir özlem son buldu ve bana göre dünyanın en heyecan verici etkinliği
olan yaz olimpiyatları her zamanki muazzam bir açılış töreniyle resmi olarak
başladı. 5-21 Ağustos 2016 tarihleri arasında Rio de Janeiro'da düzenlenecek olan
olimpiyat oyunları 31. Yaz Olimpiyatları
olacak. Sporun en büyük sahnesinde bu sene bazı efsanelere veda edecek, bazı
yeni yıldızlarla tanışacağız. Dünya rekorlarının kırılmasına tanık olup bu
muhteşem sporcuların sevinçlerine olduğu kadar üzüntülerine ve hayal kırıklıklarına
da ortak olacağız. Onların buraya ulaşmak için yaptıkları fedakarlıkları öğrenip
azimlerine de şahit olacağız. Kısacası hangi dal olursa olsun bu olimpiyatları
da onlarla beraber yaşayacağız ve sporun her yanına şahit olacağız. Bence
dünyadaki en güzel şeylerden biridir spor. Neden diye soranınız varsa bence
olimpiyatları izlemeniz bunu anlamanız için yeterli olacaktır çünkü bu herhangi
bir spor etkinliği değil; en büyüğü, en ihtişamlısı ve en etkileyicisi. Bu
benim takip edeceğim 3. Olimpiyatlar olacak. 2008 Pekin’le birlikte
belki de şu an spora duyduğum büyük sevginin temelleri atılmıştı çünkü az önce
bahsettiğim her şey beni çok etkilemiş ve duygulandırmıştı. 2012 Londra ile birlikte ise artık spor dalları ile ilgili daha da çok
şey biliyordum ve onun da yeri çok ayrıdır benim için. Ve işte açılış törenini
izlediğim 2016 Rio da çok özel olacak bu şimdiden belli oldu. Rio Olimpiyatları'nın açılış törenini izlerken bile tüylerim diken
diken oldu, olimpiyat gerçekten çok farklı ve çok büyülü bir şey. İşte bu
yüzden olimpiyat boyunca sizlere olan biten her önemli olayı elimden geldiğince
yazmaya çalışacağım. Bu yazımda açılış törenini ve Rio’da dikkat etmeniz gereken bazı isimleri hakkında bir şeyler
paylaşacağım sizinle.
Bu sene tarihin en iyi
sporcularından ikisi, iki büyük efsane; Michael
Phelps ve Usain Bolt sporun en
büyük sahnesinde son kez sahne alacaklar. İkisini de ilk kez 2008 Pekin’de izlemiştim ve o zamandan beri de takip ederim. Çok
sevdiğim iki efsanenin son olimpiyatlarını izleyecek olmak benim için bir yandan
heyecan verici ancak bir yandan da üzücü. İkisini de çok özleyeceğim kesin.
Özellikle de Phelps’in burada yer
almasına çok sevinmiştim çünkü 2012 Londra’nın onun için son olimpiyat
olacağını söylemiş ardından da emekliye ayrılacağını açıklamıştı. Ancak sonra emeklilikten
geri döndü ve 2016 Rio’ya da katılacağını açıkladı. 18’i
altın olmak üzere toplamda kazandığı 22 olimpiyat madalyasıyla tartışmasız bir
şekilde tüm zamanların en iyi olimpiyatçısı olan Phelps, burada görmeyi en merak ettiğim isimlerden de biri. Bir
diğeri de tabii ki kayıtlara dünyanın en hızlı adamı olarak geçmiş olan Usain Bolt.
İki efsanenin yanında dikkat
etmeniz gereken başka isimler de var tabii ki. Bunun için ise Türkiye’deki en
harika dergilerden biri olan, “Düşünen Spor Dergisi” Socrates’in de Genel Yayın Yönetmeni Caner Eler’in hazırladığı harika bir yazı var onu buraya bırakıyor
ve bir anlamda da ona pas atıyorum. Bu arada Socrates’in 5 Ağustos’ta çıkan olimpiyat özel son sayısını da
bulursanız almanızı tavsiye ederim. Çok güzel yazılar var her zamanki gibi.
Caner Eler’in hazırladığı bu güzel listeye
17 yaşında katıldığı 2012 Londra Olimpiyatları’nda 4’ü altın 1’i
bronz olmak üzere toplamda 5 madalya kazanırken herkesi kendine hayran bırakan Amerikalı
yüzücü Missy Franklin’i de eklemek
istiyorum. Şu an 200 m sırtüstünde dünya ve 100 m sırtüstünde ise Amerika rekorunu
elinde bulunduran Missy belki son
dönemde o muhteşem performansında biraz uzakta ama sonuçta burası olimpiyat her
şey olabilir ve izlemeye değecek sporculardan da biridir bence.
Bu sene göremeyeceğimiz bir
efsaneden de bahsetmek isterim: 2012’de
altın madalya kazanmaya çok yaklaşan ancak gümüşte kalan Roger Federer. 2012 Londra’nın ardından Rio’yu ne kadar heyecanla beklediğini
ve altın hedefinin olduğunu bildiğimiz büyük efsane Federer, geçtiğimiz günlerde bu sene yaşadığı sakatlıkların
etkisinden tam olarak kurtulamadığı için sezonun geri kalanını kortlardan uzak
geçirip kendini tamamen iyileşmeye odaklayacağını çünkü birkaç yıl daha tenis
oynamaya devam etmek istediğini açıkladı. Teniste kazanmadığı tek büyük ödül
olimpiyat altını olan Federer’in
sakatlıktan dolayı bu olimpiyatları atlamak zorunda kalması benim için 2016 ile ilgili en üzücü konu oldu. Onu
burada izlemeyi çok istiyordum.
Türkiye’nin olimpiyat kafilesi de
oldukça kalabalık bu sene. 103 sporcu ile 21 dalda mücadele edeceğiz. Olimpiyatlarda
bu sene yer alacak tek takımımız kadın basketbol takımımız olurken, Çağla Büyükakçay sayesinde teniste de
ilk defa yer alacağız. Heyecan verici birçok sporcumuzun bulunduğu kafilenin
tamamı ise şu şekilde:
Açılış törenini anlatmaya
başlamadan önce kısaca en çok merak ettiğim dallardan bahsetmek istiyorum.
Açıkçası benim olimpiyatlardan izlemeyi en sevdiğim dallar yüzme, artistik
jimnastik ve atletizmdir. Takım sporları voleybol ve basketbolda, bunun yanı
sıra teniste de çok heyecanlı ve özel maçlar izlemişliğim de var tabi. Ancak
yine de tüm dallar arasında en özeli yüzmedir benim için. Her olimpiyatta
farklı yıldızlarla tanışırız ve birçok da rekor görürüz. Dünyanın en iyi takımı
da Amerika’nın yüzme takımıdır bana göre. Ryan
Lochte ve Michael Phelps gibi
iki efsaneye sahip bu takımın bir sürü yıldızı da var aslında. İşte bu çok sevdiğim
takımın olimpiyat öncesi paylaştıkları tatlı mı tatlı videoyu da sizinle
paylaşmak istedim. Ben çok sevdim bunu, siz de seversiniz diye tahmin ediyorum.
Şimdi gelelim açılış törenine ya
da daha doğrusu açılış karnavalına. Olimpiyatların açılış törenleri her zamana gerçekleştiği
ülkenin kültürel ve tarihsel öğelerini içerir bilirsiniz ve Brezilya denenince
akla gelen şeylerden belki de ilki muhteşem karnavallarıdır. Güney Amerika’da
gerçekleşen ilk olimpiyat olan Rio Olimpiyatları da doğal olarak karnaval
havasına sahipti. Ancak bunun yanında tarihini de yaşadık, diğer kültürel
öğelerini de gördük. Açılış töreniyle ilgili en güzel şeylerden biri de farkındalık
yaratmak amacıyla vermeye çalıştıkları evrensel mesajlardı bence. Bu olimpiyatın
bir başka özelliği daha var tabi. 2012
Londra’da açılış seremonisini yöneten
ünlü yönetmen Danny Boyle’ın
ardından 2016 Rio’nun açılış seremonisini de Brezilya’nın ünlü yönetmenlerinden
biri olan Fernando Meirelles
yönetti. Ancak 2012 Londra’nın büyük bir bölümü müzik
antolojisi tadında geçerken 2016 Rio ise daha çok karnaval havasındaydı.
Rio’nun açılış töreni son iki
olimpiyat açılış töreninin bir tık altında kalsa da yine de oldukça
görkemliydi.
Peki ya sırayla neler oldu biraz
da onlara bakalım. 31. Olimpiyat
Oyunları’nın açılış töreni Rio
de Janeiro’daki ünlü Maracana Stadı’nda
gerçekleşti. Tören geri sayımın ardından Brezilya’daki yaşam tarzının zaman
içerisindeki gelişimini konu alan seremoni başladı. İlk olarak yaşamın sudan oluşumunun
anlatıldığı bir bölüm vardı.
Brezilya’da yağmur ormanlarında
yaşayan yerliler görkemli ve etkileyici bir koreografiye sahip bir bölümle anlatıldı.
Sonrasında başka kültürlerin
Brezilya’ya gelişi ve kölelik tarihinin anlatıldığı bir dans performansı vardı.
Devamında ise Brezilya’nın modernleşme
döneminin anlatıldığı “Metropolis” bölümüne geçildi. Teknoloji etkisinin en çok
görüldüğü bölümlerden biri olan bu bölüm benim seremonideki favorilerimden
biriydi. Bu bölümün sonunda ise Brezilya’nın dans-dövüş sanatından
etkilenilerek yapılmış bir koreografi vardı.
Kentleşmeyi anlatan bu bölümün
devamında ise “Hafif Kutular Koreografisi” vardı. Bu bölümde Brezilya’nın öncü
havacılarından biri olan Alberto Santos
Dumont resmedildi ve meşhur 14-bis
uçağı’nın birebir bir kopyası havalandırıldı Maracana’da. Ardından da uçağın bulunduğu bir video gösterildi.
Seremoninin en akılda kalan
anlarından biri de Daniel Jobim’in büyük
babası Antonio Carlos Jobim
tarafından bestelenen ikonik şarkıs The
Girl from Ipanema’yı çalarken dünyaca ünlü Brezilyalı model Gisele Büdchen’in sahneye çıkması
olmuştur muhtemelen.
Gisele’in yürüyüşünü ise rengarenk bir “Brezilya Pop Müziği Şovu” takip etti, bu
bölümde ülkenin önemli bazı sanatçıları sahne aldılar.
Sonrasında ise savaş dansları
bölümü vardı ve bu bölümün hemen bitişinde tüm stat bir karnavala döndü.
Karnavalı ise bir havai fişek
gösterisi izledi.
Şimdi de sıra gelmişti çevresel
sorunlara farkındalık yaratmaya. Bu bölümde CO2 salınımı, küresel
ısınma, kutupların erimesi ve denizlerin erimesi gibi tüm dünyayı etkileyen
önemli olaylar anlatıldı. Tüm bunların çözümü ne olabilir diye sorulduktan
sonra da koskoca stadın ortasında duran bir çiçeğe odaklanıldı ve böylece açılış
seremonisinin geçit töreninden önceki kısmı sona erdi.
Her zamanki gibi Yunanistan’ın başladığı
geçit törenini ise 2016 Rio'da ilk defa oluşturulan, tamamen mültecilerden
oluşan olimpiyat takımı ve sonrasında çıkan Brezilya ile son buldu.
Geçit
törenine çıkan sporculardan statta bulunan aynaların üzerine yerleştirilen
tüplere tohum atarak Rio de Janeiro'da 207 farklı çeşitte 11 bin
ağacın yer alacağı Atletler Ormanı'nın oluşumuna katkı sağlamaları istendi. Geçit
töreni de bitince bu tüpler ilk önce olimpiyat halkaları şekline getirildi ve
sonra açıldılar. Sonuç olarak ortaya yukarıda gördüğünüz sürpriz ve çok güzel görüntü
çıktı.
Geçit törenindeki en güzel
görüntülerden biri ise buydu işte. İspanya’nın bayrağını taşıyan Rafael Nadal’ın gururlu ve mutlu görüntüsü. Sanırım açılış töreniyle
ilgili en sevdiğim an da buydu. Çok sevdiğim bu tenis efsanesini bu kadar mutlu
bir şekilde İspanya kafilesine önderlik ederken görmek beni de çok mutlu etti.
Bayrak taşıma onurunu da en hak eden isimlerden biri zaten kesinlikle. Çünkü
tüm zamanların en büyük sporcularından biri olmayı başardı bile şimdiden.
Törende ülkesine öncülük edenler
arasında görmekten mutlu olduğum bir başka isim de son olimpiyatlarındaki
efsane Michael Phelps’ti. Olimpiyat
tarihinin en büyük ve en başarılı sporcusu olan Phelps ilk defa ülkesinin bayrağını taşıyordu. Önceki yıllarda hep
ertesi gün yarış var diye bayrak taşımazmış Phelps ancak bu sene bayrak taşıması onun burada mental olarak çok
rahat olduğunu gösteriyor bence. Ayrıca bayrak taşımanın en çok yakıştığı
isimlerden de biriydi bence.
En ilginç bayrak taşıyan isim ise
İngiltere’nin bayrağını taşıyan Andy
Murray’di muhtemelen. 3 tane Grand Slam şampiyonluğu bulunan Murray, herkesin aksine bayrağı tek
eliyle taşıdı. Ancak bu sene kazandığı ikinci Wimbledon şampiyonluğuyla Britanya tenis tarihine adını altın
harflerle yazdırmayı başaran Murray
de bu onuru çok hak etmişti kesinlikle.
Doping skandalı nedeniyle Rio’ya katılan Rus ekibi ise oldukça
küçülmüştü. Normalde katılacak 387 isimden sadece doping iddialarından aklanan 274’ü
müsabakalara katılma hakkı elde edebildi.
Geçit töreninin sonlarına doğru
çıkan Türkiye’nin bayrak taşıyıcısı ise 2012
Londra’da bronz madalya kazanan milli
güreşçi Rıza Kayaalp’ti.
Geçit töreni bittikten sonra ise konuşmalar
yapıldı ve yeminler edildi. Ayrıca ilk defa bir olimpiyatta ödül verildi. Olimpiyat Onur Ödülü adındaki bu ödül 2
altın ve 2 gümüş olimpiyat madalyası kazanmış eski orta, uzun mesafe koşucusu
ve Kenya Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Kipchoge
Keino'ya verildi. Bu ödülü alan ilk sporcu unvanına erişen Keino’ya ödül verilmeden önce de onun
güzel öyküsü anlatıldı. Keino
küçükken evden okula koşarak gider, öğlenleri de evde yemek yemek için yine
koşarak eve gelir ve sonra da okula geri koşarmış. Ev ve okul arasındaki mesafe
ise yaklaşık 30 kilometre falanmış. Her gün o mesafeyi koşarak bilmeden antrenman
yapmışım diyen Keino şimdileri ise
Kenya’da çocuklara eğitim imkanı sağlayan bir okul açmış çünkü eğitimin
gerçekten çok önemli olduğunu biliyor ve bunu destekliyor. 76 yaşındaki bu özel
adam ödülünü almak için stada geldiğinde ise tüm stadı koşarak geçti ve
sonrasında ise konuşmasını yaptı.
Olimpiyat oyunlarının resmen
başladığı açıklandı, olimpiyat bayrağı göndere çekildi. Ardında bir kez daha
havai fişek gösterisi yapıldı ve son bir karnaval geçti Maracana’dan. Artık sıra merakla beklenen anda olimpiyat
meşalesinin yakılmasındaydı.
Meşaleyi stada getiren isim benim
çok sevdiğim tenisçilerden biri olan Gustavo
Kuerten’di. Güler yüzü ve sempatik tavırlarıyla tanıdığımız 3 kez Roland Garros şampiyonu Brezilyalı Guga, meşaleyi stada getirdikten sonra eski
kadın basketbolcu Hortencia Marcari'ye
verdi. Meşale son olarak teslim alacak kişinin ise Pele olması bekleniyordu ancak sağlık sorunları nedeniyle törene
katılamadı. Onun yerine olimpiyat meşalesini yakan isim eski atlet Vanderlei Cordeiro De Lima oldu.
Vanderlei Cordeiro De Lima’nın
hikayesi de oldukça ilginç aslında. De
Lima’nın 2004’de katıldığı Atina Olimpiyatları’nda maratonda kesin
altın kazanması bekleniyormuş. Yarışı da önde götürürken hiç beklenmedik bir
şey olmuş ve bir seyirci onu durdurmaya çalışmış. De Lima zor da olsa seyirciden kurtulup yarışa devam etmiş ancak bu
olayla kaybettiği süre sonucunda ancak üçüncü olabilmiş. Ancak De Lima çok ilginç ve talihsiz bir olay
sonucunda kesin alacağı bir altını kaybedip bronz madalya kazanmasına rağmen stada
girdiğinde yüzündeki gülümsemeyle herkesi çok etkilemiş, bu pozitif tavrı için
bile bence meşaleyi yakmayı çok hak etmiş zaten.
De Lima'nın yaktığı meşale sonrasında ise stat çatısı altına konan
ve enerji kaynağı güneşi temsil eden spiral şeklindeki düzeneğe yerleştirildi
ki bu benim gördüğüm en etkileyici meşale tasarımlarından biriydi.
Meşale de yakıldıktan sonra bu
görkemli seremoni sona ermiş oldu. Artık sıra sporcuların iki hafta sürecek muhteşem
mücadelelerini görmeye geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder