2016 Rio’daki 2. gün de çok, çok
heyecanlıydı. Yüzmede dünya rekorlarının yanı sıra efsane yüzücü Michael Phelps’i de ilk kez gördük,
teniste ilginç şeyler oldu. Kadınlar yol yarışı da erkekler yol yarışı gibi yine
oldukça heyecan verici geçti. Artistik jimnastikte ise kadınlar tüm branşlarda
sıralama turları vardı ve orada bir numara çok beklenen biriydi ancak asıl
konuşacağım kişi bir başkası olacak bu seferlik.
İlk önce yüzmeden başlayayım. Yüzmenin
akşam seansı ülkemizde sabah saat 4’te yayınlanıyor ve bence uykusuz kalmaya
değecek bir sürü yarış gördük şimdiye kadar ki bu böyle devam eder gibi de
görünüyor. Örneğin üst üste iki gün dünya rekoru kıran bir isim var: Adam Peaty. Büyük Britanyalı Peaty Rio’da ilk gün 100 metre
kurbağalama elemelerinde 57.55’lik bir derece elde ederek önceden kendisine ait
dünya rekorunu 0.37 saniye geliştirmişti. Bu rekor onun son 4 aydaki 2. rekoru
olmuştu ki 100 metre kurbağalama finallerinde 57.13’lük bir derece elde ederek elemelerdeki
bu rekorunu da geliştirdi ve Rio’daki 2. gününde de dünya rekoru kırmayı başardı.
Böylece Peaty iki günde iki rekor
kırarak ilk olimpiyat madalyasını elde etti.
Peaty de tıpkı ilk gün altın madalya kazanan Mack Horton gibi çocukken sudan korkarmış aslında. Hatta öyle ki
banyo yapmaya bile korkarmış, ailesi ise onu havuza götürmeye karar vermiş.
Şimdi ise o çocuğun dünya rekorları ve bir de olimpiyat altın madalyası var. Büyük
Britanya’nın son yıllarda çıkardığı en iyi yüzücülerden biri olan Adam Peaty’nin bu altın madalyası Büyük
Britanya adına 28 yıldır olimpiyatlarda erkekler yüzmede herhangi bir dalda
kazanılmış ilk altın. Yani bu muhteşem performansıyla uzun yıllar süren bir
özlemi de bitirmiş oldu Peaty.
Günün bir başka dünya rekoru ise
kadınlar 100 metre kelebekte geldi. İsveçli yüzücü Sarah Sjöström 100 metre kelebek finallerinde elde ettiği 55.48’lik
derecesiyle dünya rekoru kırarken altın madalyaya da ulaştı. Elemelerde dünya
rekorunu kırmaya çok yaklaştıktan sonra da finalde rekoru kıracağım demişti Sjöström, bu müthiş performansıyla dediğini
de yaptı.
Heyecanlı geçen bir erkekler
4x100m serbest stil bayrak elemelerinin ardından finallerde Michael Phelps’i ilk kez izleme şansı
bulduk. 2016 Rio’daki ilk yarışında Phelps’ten
inanılmaz bir 100 metre performansı geldi. Takım arkadaşından sırayı aldığında
geridelerdi ancak sıra Amerika’nın son yüzücüsüne geldiğinde fark açılmıştı. Bu
yarışın en kritik anı ise Phelps’in
neredeyse bir balık gibi yaptığı muhteşem sualtı dönüşüydü. Bu dönüş benim
gördüklerimin arasından da en iyisiydi sanırım. Bu muazzam dönüşün olduğu 100
metre performansı Phelps’in de
kariyerinin en iyi performansı olmuş aslında, derecesi ise 47.12’ymiş. Phelps’in suya giriş için reaksiyon
zamanı da antrenmanlarda hep 0.1 iken yarışta ise bu sürenin altına inmeyi
başarmış. Hatta çok da heyecanlıymış Phelps
az kalsın takım arkadaşı duvara değmeden suya atlayacakmış. Yani havuza döndüğü
ilk yarışta diskalifiye olmanın ucundan dönüp kariyerinin en iyi derecesini
elde etmiş. Phelps mükemmeldi ancak
ondan sonra gelen Nathan Adrian’dan
da bahsetmek lazım biraz. Çünkü Adrian
da muhteşem yüzmüş son sırada, resmen uçmuş o da.
Kadınlar 400 m serbest’te havuza Katie Ledecky ise beklenildiği gibi altın madalyaya ulaşmayı başardı. Son
dönemin belki de en dominant sporcularından biri olan 19 yaşındaki ABD’li
yüzücü Ledecky, büyük turnuvalarda
çıktığı finallerin hepsinde altın madalyayı kazanmaya devam ediyor. Ledecky, elemelerde olimpiyat rekoru
kırarak bir üst tura yükselmişti, finalde ise 3:56.46’lık derecesi ile dünya
rekoru kırmayı başardı. Yarışı da tam anlamıyla rakiplerinden ayrı yüzerek
tamamlamıştı, gerçekten inanılmaz bir yüzücü.
Milli yüzücümüz Viktoria Zeynep Güneş ise 100 metre
kurbağalama elemelerinde elde ettiği 1:07.14’lük derecesi sayesinde 15. sırada yer
alarak yarı finale yükselmeye hak kazandı. Bu yarı final bizim olimpiyat
tarihimizde yüzmedeki ilk yarı finali oldu. Olimpiyattaki en önemli dallardan
biri olan yüzmede bu başarıyı uzun zamandır istiyordum açıkçası, çok sevindim.
Artistik jimnastik kadınlar tüm
branşlarda sıralama turları tamamlandı. Simone
Biles beklendiği gibi tüm branşları
lider olarak tamamladı. Yer çekimine meydan okumaya devam ediyor diyebiliriz
onun için. Şu anda herkesin en iyi olarak gördüğü ABD’li Biles’ın yanında takım arkadaşları Aly Raisman ve Gabby Douglas
da sıralamada onun hemen arkasında yer alarak bir üst tura katılmayı başardılar.
Üçünden de müthiş performanslar geldi ancak Biles yine apayrıydı. Simone
Biles’ın neden en iyisi olduğu hakkında New York Times’ın hazırladığı müthiş bir haber var. Videolarla
anlatımın yapıldığı bu dosyaya göz atmanızı öneririm kesinlikle (buraya tıklayarak o habere ulaşabilirsiniz).
Simone Biles ve Amerika’nın yine harikalar yarattığı sıralama
turlarında bizim de harika şeyler yapan bir sporcumuz vardı: Tutya Yılmaz. 17 yaşındaki Tutya, denge aletinde muhteşem bir
performans sergiledi ve 14.500 puan elde etti. Uzun süre de sıralamalarda ilk 5’teydi
ancak son sıralamalarda ise 10. olarak finale katılmaya hak kazanamadı. Finale
kalamasa da performansı, tarzı, pozitif enerjisi ve gülümsemesi kesinlikle
görülmeye değerdi ve bence finali de fazlasıyla hak etmişti. Çok önemli ve gurur
verici bir gün yaşattı bize.
Olimpiyatlara katılan en genç Türk
jimnastikçi olan Tutya Yılmaz, 2012 Londra'ya katılan Göksu Üçtaş'tan sonra, Olimpiyatlarda
yer alan ikinci Türk kadın jimnastikçi de oldu. Tutya yıllardır da İTÜ’ye
mensupmuş. Ben de İTÜ’lü olduğum için bu benim ilgimi çeken güzel bir detay oldu bu. Ayrıca kariyerinde elde ettiği en iyi puanı da 2016 Rio'da elde etmiş, bu da gerçekten harika bir şey. Tutya’nın
denge aletindeki müthiş performansının bulunduğu videoyu buraya bırakıyorum. Mutlaka izleyin siz de hayran kalacaksınız ona eminim ki. İlerleyen yıllarda da ülkemizi o güzel gülümsemesi ve tavrıyla başarılı bir
şekilde temsil edeceğine çok inanıyorum.
Teniste olimpiyat tarihimizdeki ilk
temsilcimiz olan Çağla Büyükakçay
ise olimpiyattaki ilk maçında Ekatarina
Makarova ile karşılaştı. Maça çok
iyi başlayan Çağla ilk seti 6-3 aldı
ancak ikinci set ise 6-0’la Makarova’nın
oldu. Final setine uzayan maçın kaderi ise tiebreak’le belirlendi. Çekişmeli
geçen tiebreak’i kazanan Makarova,
bir üst tura yükselen isim oldu. Ancak tiebreak’te bir maç puanı da yakalayan Çağla inanılmaz mücadelesiyle takdir
kazanmıştır diye düşünüyorum. Son dönemde yaptıkları gerçekten çok özel ve çok önemliydi. Şimdiden Türk tenis tarihinde önemli bir yere geldi.
Teniste olimpiyatların en merakla
beklenen ilk tur maçlarından biri gerçekten çok unutulmaz anlara sahne oldu. Dünya
1 numarası Novak Djokovic, uzun bir
aranın ardından bu sene sakatlıktan dönen Juan
Martin Del Potro ile karşılaşıyordu. Uzun yıllardır kazanmak istediği Roland Garros’ta şampiyon olduktan
sonra Wimbledon’dan beklenmedik bir şekilde elenen Djokovic, olimpiyat hedefinin altın madalya olduğunu söyleyerek
gelmişti buraya. Ancak karşısındaki herhangi biri değildi. Juan Martin Del Potro onu 2012
Londra Olimpiyatları’nda bronz
madalya için çıktıkları maçta mağlup etmeyi başarmıştı. Yani Djokovic’e olimpiyatlardaki son
yenilgisini yaşatan kişiydi Delpo.
Oldukça çekişmeli geçen maçı
kritik yerlerde çok iyi işler yapan Del
Potro, 7-6’lık iki set sonunda kazandı. Maçı kaybeden Djokovic ise büyük bir hayal kırıklığına uğradığı bu maçın ardından
gözyaşlarını tutamadı. İki yakın arkadaş olan bu ikilinin maç sonu birbirleri
hakkında söyledikleri de her zamanki gibi çok güzel ve birbirlerine olan
saygılarını yansıtır nitelikteydi. En güzel görüntü ise maç bitince file önünde
birbirlerine sarılmaları oldu. Form durumlarına baktığımızda Djokovic’in Roland Garros sonrası o dominant ve yenilmez görüntüsünden
uzaklaştığı açıkça görülüyordu. Delpo ise
son dönemde oldukça iyi bir form yakalamıştı hatta Wimbledon’da Stan Wawrinka’yı
elemeyi başarmıştı. Bu nedenle bu sonucu sürpriz olarak sayamıyorum ben. Ancak
çok duygusal bir karşılaşma olduğu kesin. İlginç bir detay da şu ki Del Potro maçtan önce olimpiyat köyünde
tam 40 dakika boyunca bir asansörün içinde kalmış.
Djokovic’in elenmesini her ne kadar sürpriz olarak göremesem de
Williams kardeşlerin elenmesi şu ana kadar gerçekleşen en büyük sürpriz oldu
bence. Tam 3 altın madalyaları bulunan Serena
– Venus Williams ikilisi, ilk turda karşılaştıkları Çek Lucie Safarova - Barbora Strycova ikilisine
6-3 6-4’lük setlerle mağlup oldular. Bu mağlubiyet Williams kardeşlerin
olimpiyatta yaşadıkları ilk mağlubiyet oldu. Özellikle de olimpiyatı en seven
tenisçilerden biri olan Venus için üzüldüm,
son olimpiyatında bu kadar erken elenmeyi o da beklemiyordu sanırım. Üstelik Wimbledon’da da daha yeni şampiyon
olmuşlardı. Ancak ikisini burada beraber görmek bile çok güzeldi.
Kadınlar yol yarışında ise tıpkı
erkekler yol yarışındaki gibi yarışı lider götüren ismin kazasıyla her şey
değişti. Yarışın bitimine 20 kilometre kala lider durumda olan Hollandalı Annemiek van Vleuten çok şiddetli bir
kaza geçirdi ve herkesi korkuttu. Hollanda Bisiklet Federasyonu ise resmi
Twitter hesabından yaptığı açıklamayla kazadan sonra bir süre hareketsiz kalan bisikletçinin
durumunun iyi olduğunu açıkladı. Lider konumdaki van Vleuten’in korkutucu kazasının ardından yarışı bir başka Hollandalı
Anna van der Breggen kazandı.
Atıcılıkta kadınlar 10 metre
havalı tabancada da rekor geldi. Çinli Mengxue
Zhang, 199.4 puan ile dünya rekoru kırarak altın madalya kazanmayı başardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder