8 Ağustos 2016 Pazartesi

Spor/Haber: 2016 Rio Olimpiyatlarında 2. Günün Ardından


2016 Rio’daki 2. gün de çok, çok heyecanlıydı. Yüzmede dünya rekorlarının yanı sıra efsane yüzücü Michael Phelps’i de ilk kez gördük, teniste ilginç şeyler oldu. Kadınlar yol yarışı da erkekler yol yarışı gibi yine oldukça heyecan verici geçti. Artistik jimnastikte ise kadınlar tüm branşlarda sıralama turları vardı ve orada bir numara çok beklenen biriydi ancak asıl konuşacağım kişi bir başkası olacak bu seferlik.


İlk önce yüzmeden başlayayım. Yüzmenin akşam seansı ülkemizde sabah saat 4’te yayınlanıyor ve bence uykusuz kalmaya değecek bir sürü yarış gördük şimdiye kadar ki bu böyle devam eder gibi de görünüyor. Örneğin üst üste iki gün dünya rekoru kıran bir isim var: Adam Peaty. Büyük Britanyalı Peaty Rio’da ilk gün 100 metre kurbağalama elemelerinde 57.55’lik bir derece elde ederek önceden kendisine ait dünya rekorunu 0.37 saniye geliştirmişti. Bu rekor onun son 4 aydaki 2. rekoru olmuştu ki 100 metre kurbağalama finallerinde 57.13’lük bir derece elde ederek elemelerdeki bu rekorunu da geliştirdi ve Rio’daki 2. gününde de dünya rekoru kırmayı başardı. Böylece Peaty iki günde iki rekor kırarak ilk olimpiyat madalyasını elde etti.


Peaty de tıpkı ilk gün altın madalya kazanan Mack Horton gibi çocukken sudan korkarmış aslında. Hatta öyle ki banyo yapmaya bile korkarmış, ailesi ise onu havuza götürmeye karar vermiş. Şimdi ise o çocuğun dünya rekorları ve bir de olimpiyat altın madalyası var. Büyük Britanya’nın son yıllarda çıkardığı en iyi yüzücülerden biri olan Adam Peaty’nin bu altın madalyası Büyük Britanya adına 28 yıldır olimpiyatlarda erkekler yüzmede herhangi bir dalda kazanılmış ilk altın. Yani bu muhteşem performansıyla uzun yıllar süren bir özlemi de bitirmiş oldu Peaty.


Günün bir başka dünya rekoru ise kadınlar 100 metre kelebekte geldi. İsveçli yüzücü Sarah Sjöström 100 metre kelebek finallerinde elde ettiği 55.48’lik derecesiyle dünya rekoru kırarken altın madalyaya da ulaştı. Elemelerde dünya rekorunu kırmaya çok yaklaştıktan sonra da finalde rekoru kıracağım demişti Sjöström, bu müthiş performansıyla dediğini de yaptı.


Heyecanlı geçen bir erkekler 4x100m serbest stil bayrak elemelerinin ardından finallerde Michael Phelps’i ilk kez izleme şansı bulduk. 2016 Rio’daki ilk yarışında Phelps’ten inanılmaz bir 100 metre performansı geldi. Takım arkadaşından sırayı aldığında geridelerdi ancak sıra Amerika’nın son yüzücüsüne geldiğinde fark açılmıştı. Bu yarışın en kritik anı ise Phelps’in neredeyse bir balık gibi yaptığı muhteşem sualtı dönüşüydü. Bu dönüş benim gördüklerimin arasından da en iyisiydi sanırım. Bu muazzam dönüşün olduğu 100 metre performansı Phelps’in de kariyerinin en iyi performansı olmuş aslında, derecesi ise 47.12’ymiş. Phelps’in suya giriş için reaksiyon zamanı da antrenmanlarda hep 0.1 iken yarışta ise bu sürenin altına inmeyi başarmış. Hatta çok da heyecanlıymış Phelps az kalsın takım arkadaşı duvara değmeden suya atlayacakmış. Yani havuza döndüğü ilk yarışta diskalifiye olmanın ucundan dönüp kariyerinin en iyi derecesini elde etmiş. Phelps mükemmeldi ancak ondan sonra gelen Nathan Adrian’dan da bahsetmek lazım biraz. Çünkü Adrian da muhteşem yüzmüş son sırada, resmen uçmuş o da.


Kadınlar 400 m serbest’te havuza Katie Ledecky ise beklenildiği gibi altın madalyaya ulaşmayı başardı. Son dönemin belki de en dominant sporcularından biri olan 19 yaşındaki ABD’li yüzücü Ledecky, büyük turnuvalarda çıktığı finallerin hepsinde altın madalyayı kazanmaya devam ediyor. Ledecky, elemelerde olimpiyat rekoru kırarak bir üst tura yükselmişti, finalde ise 3:56.46’lık derecesi ile dünya rekoru kırmayı başardı. Yarışı da tam anlamıyla rakiplerinden ayrı yüzerek tamamlamıştı, gerçekten inanılmaz bir yüzücü.


Milli yüzücümüz Viktoria Zeynep Güneş ise 100 metre kurbağalama elemelerinde elde ettiği 1:07.14’lük derecesi sayesinde 15. sırada yer alarak yarı finale yükselmeye hak kazandı. Bu yarı final bizim olimpiyat tarihimizde yüzmedeki ilk yarı finali oldu. Olimpiyattaki en önemli dallardan biri olan yüzmede bu başarıyı uzun zamandır istiyordum açıkçası, çok sevindim.


Artistik jimnastik kadınlar tüm branşlarda sıralama turları tamamlandı. Simone Biles beklendiği gibi tüm branşları lider olarak tamamladı. Yer çekimine meydan okumaya devam ediyor diyebiliriz onun için. Şu anda herkesin en iyi olarak gördüğü ABD’li Biles’ın yanında takım arkadaşları Aly Raisman ve Gabby Douglas da sıralamada onun hemen arkasında yer alarak bir üst tura katılmayı başardılar. Üçünden de müthiş performanslar geldi ancak Biles yine apayrıydı. Simone Biles’ın neden en iyisi olduğu hakkında New York Times’ın hazırladığı müthiş bir haber var. Videolarla anlatımın yapıldığı bu dosyaya göz atmanızı öneririm kesinlikle (buraya tıklayarak o habere ulaşabilirsiniz).


Simone Biles ve Amerika’nın yine harikalar yarattığı sıralama turlarında bizim de harika şeyler yapan bir sporcumuz vardı: Tutya Yılmaz. 17 yaşındaki Tutya, denge aletinde muhteşem bir performans sergiledi ve 14.500 puan elde etti. Uzun süre de sıralamalarda ilk 5’teydi ancak son sıralamalarda ise 10. olarak finale katılmaya hak kazanamadı. Finale kalamasa da performansı, tarzı, pozitif enerjisi ve gülümsemesi kesinlikle görülmeye değerdi ve bence finali de fazlasıyla hak etmişti. Çok önemli ve gurur verici bir gün yaşattı bize.




Olimpiyatlara katılan en genç Türk jimnastikçi olan Tutya Yılmaz, 2012 Londra'ya katılan Göksu Üçtaş'tan sonra, Olimpiyatlarda yer alan ikinci Türk kadın jimnastikçi de oldu. Tutya yıllardır da İTÜ’ye mensupmuş. Ben de İTÜ’lü olduğum için bu benim ilgimi çeken güzel bir detay oldu bu. Ayrıca kariyerinde elde ettiği en iyi puanı da 2016 Rio'da elde etmiş, bu da gerçekten harika bir şey. Tutya’nın denge aletindeki müthiş performansının bulunduğu videoyu buraya bırakıyorum. Mutlaka izleyin siz de hayran kalacaksınız ona eminim ki. İlerleyen yıllarda da ülkemizi o güzel gülümsemesi ve tavrıyla başarılı bir şekilde temsil edeceğine çok inanıyorum.


Teniste olimpiyat tarihimizdeki ilk temsilcimiz olan Çağla Büyükakçay ise olimpiyattaki ilk maçında Ekatarina Makarova ile karşılaştı. Maça çok iyi başlayan Çağla ilk seti 6-3 aldı ancak ikinci set ise 6-0’la Makarova’nın oldu. Final setine uzayan maçın kaderi ise tiebreak’le belirlendi. Çekişmeli geçen tiebreak’i kazanan Makarova, bir üst tura yükselen isim oldu. Ancak tiebreak’te bir maç puanı da yakalayan Çağla inanılmaz mücadelesiyle takdir kazanmıştır diye düşünüyorum. Son dönemde yaptıkları gerçekten çok özel ve çok önemliydi. Şimdiden Türk tenis tarihinde önemli bir yere geldi. 


Teniste olimpiyatların en merakla beklenen ilk tur maçlarından biri gerçekten çok unutulmaz anlara sahne oldu. Dünya 1 numarası Novak Djokovic, uzun bir aranın ardından bu sene sakatlıktan dönen Juan Martin Del Potro ile karşılaşıyordu. Uzun yıllardır kazanmak istediği Roland Garros’ta şampiyon olduktan sonra Wimbledon’dan beklenmedik bir şekilde elenen Djokovic, olimpiyat hedefinin altın madalya olduğunu söyleyerek gelmişti buraya. Ancak karşısındaki herhangi biri değildi. Juan Martin Del Potro onu 2012 Londra Olimpiyatları’nda bronz madalya için çıktıkları maçta mağlup etmeyi başarmıştı. Yani Djokovic’e olimpiyatlardaki son yenilgisini yaşatan kişiydi Delpo.


Oldukça çekişmeli geçen maçı kritik yerlerde çok iyi işler yapan Del Potro, 7-6’lık iki set sonunda kazandı. Maçı kaybeden Djokovic ise büyük bir hayal kırıklığına uğradığı bu maçın ardından gözyaşlarını tutamadı. İki yakın arkadaş olan bu ikilinin maç sonu birbirleri hakkında söyledikleri de her zamanki gibi çok güzel ve birbirlerine olan saygılarını yansıtır nitelikteydi. En güzel görüntü ise maç bitince file önünde birbirlerine sarılmaları oldu. Form durumlarına baktığımızda Djokovic’in Roland Garros sonrası o dominant ve yenilmez görüntüsünden uzaklaştığı açıkça görülüyordu. Delpo ise son dönemde oldukça iyi bir form yakalamıştı hatta Wimbledon’da Stan Wawrinka’yı elemeyi başarmıştı. Bu nedenle bu sonucu sürpriz olarak sayamıyorum ben. Ancak çok duygusal bir karşılaşma olduğu kesin. İlginç bir detay da şu ki Del Potro maçtan önce olimpiyat köyünde tam 40 dakika boyunca bir asansörün içinde kalmış.


Djokovic’in elenmesini her ne kadar sürpriz olarak göremesem de Williams kardeşlerin elenmesi şu ana kadar gerçekleşen en büyük sürpriz oldu bence. Tam 3 altın madalyaları bulunan SerenaVenus Williams ikilisi, ilk turda karşılaştıkları Çek Lucie Safarova - Barbora Strycova ikilisine 6-3 6-4’lük setlerle mağlup oldular. Bu mağlubiyet Williams kardeşlerin olimpiyatta yaşadıkları ilk mağlubiyet oldu. Özellikle de olimpiyatı en seven tenisçilerden biri olan Venus için üzüldüm, son olimpiyatında bu kadar erken elenmeyi o da beklemiyordu sanırım. Üstelik Wimbledon’da da daha yeni şampiyon olmuşlardı. Ancak ikisini burada beraber görmek bile çok güzeldi.


Kadınlar yol yarışında ise tıpkı erkekler yol yarışındaki gibi yarışı lider götüren ismin kazasıyla her şey değişti. Yarışın bitimine 20 kilometre kala lider durumda olan Hollandalı Annemiek van Vleuten çok şiddetli bir kaza geçirdi ve herkesi korkuttu. Hollanda Bisiklet Federasyonu ise resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamayla kazadan sonra bir süre hareketsiz kalan bisikletçinin durumunun iyi olduğunu açıkladı. Lider konumdaki van Vleuten’in korkutucu kazasının ardından yarışı bir başka Hollandalı Anna van der Breggen kazandı.


Atıcılıkta kadınlar 10 metre havalı tabancada da rekor geldi. Çinli Mengxue Zhang, 199.4 puan ile dünya rekoru kırarak altın madalya kazanmayı başardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder