Turnuvanın son gününde erkekler finalinde
dünya 1 numarası Novak Djokovic ile dünya 2 numarası Andy Murray karşı karşıya geliyorlardı. İkisi de kariyerlerinde ilk kez Roland Garros’u kazanmak istiyorlardı
ancak Djokovic için bu galibiyetin
önemi çok daha fazlaydı tabii ki de. Çünkü Djokovic’in
kariyerindeki en önemli eksiği gidermek ve çok uğraştığı Roland Garros şampiyonluğunu kazanmak istiyordu artık. Her anlamda
tarihi bir final olacaktı. Eğer Djokovic
kazanırsa tarihte “kariyer Grand Slam’i”
yapmış yani tüm Grand Slam’leri en
az bir kere kazanmış olan 8. tenisçi olacaktı. Eğer Andy Murray kazanırsa o
da 80 yıllık çok uzun bir aradan sonra Roland
Garros’ta şampiyon olan ilk Britanyalı tenisçi olacaktı. Son Britanyalı
şampiyon 1936 yılında turnuvayı
kazanmayı başaran Fred Perry’di. Bu maç
ilk maçlarını 11 yaşındayken oynamış olan ve doğal olarak da birbirini çok iyi
tanıyan bu ikilinin 34. karşılaşmasıydı. Önceki karşılaşmalarda ise Djokovic’in 23-10’luk önemli bir
üstünlüğü bulunuyordu. Oyun tarzları da oldukça benzer olan bu ikili yılın ilk Grand Slam’i Avustralya Açık’ta finalinde de karşı karşıya gelmişlerdi ve o maçı
Djokovic kazanmıştı. Son
karşılaşmaları ise bir toprak kort turnuvası olan Roma finalinde olmuştu ve o maçın galibi ise Murray’di. Kim kazanırsa kazansın tarihe geçecek bu final ikilinin
maçları arasında en heyecanlı başlangıca sahip olanıydı sanırım. Maç boyunca
birçok müthiş puan da gördük.
Maç Andy
Murray’nin servisleri ile başladı. Ancak
bu oyunda müthiş bir Djokovic vardı.
Bu oyunda servis kullanan rakibine bir puan bile bırakmayan Djokovic, sıfıra karşı servis kırarak
1-0 öne geçmişti bile. Djokovic’in
servis oyununda ise Murray üst üste
3 puan kazanıp 3 servis kırma puanı elde etmişti. Djokovic bunların ikisini çevirse de üçüncüsüne bir şey yapamayınca
kazandığı avantajı hemen geri vermiş oldu ve sete denge geldi. Bir sonraki
oyununda çok iyi servisler atan Murray
oyunu kazanarak 2-1 öne geçti. Bu oyunu çok rahat bir şekilde alan Murray bir sonraki oyunda da Djokovic’in servisini kırmayı başardı. Servis
kırmanın ardından kendi servis oyununu da kazanan Murray, 4-1 öne geçmeyi başardı. Sonra ise Djokovic zor da olsa maçta ilk kez kendi servis attığı oyunu kazandı
ve sette durumu 4-2’ye getirdi. Murray’nin
bir sonraki oyunu ise oldukça zorlu geçti ama müthiş bir konsantrasyona sahip
olan Murray hata yapmadı ve seti 5-2’ye
getirdi. Murray’nin bu çok zorlu ve
önemli oyunu almasının ardından sette kalmak için servis atmaya gelen Djokovic de hata yapmadı ve durumu 5-3
yaptı. Bir sonraki oyunda ise bu sefer Murray
seti kazanmak için servis kullanıyordu. Hakem tarafından belirlenen ilginç bir
puanın da olduğu bu oyunu kazanmayı başaran Murray seti 6-3 ile kazanıp öne geçmeyi başardı.
Maç oldukça heyecan verici bir şekilde,
karşılıklı servis kırmalara sahne olarak başladı. İkilinin birçok maçında
kazananı çok küçük farkların belirlediği ve çok fazla servis kırma görmediğimiz
düşünüldüğünde bence bu maçın başlangıcı son yıllardaki karşılaşmaları arasında
en müthiş olanıydı. Ayrıca ilk sette müthiş bir Murray ve hiç beklenmeyecek kadar kötü bir Djokovic izledik. Murray’nin
setteki yoğunluğu ve konsantrasyonu biraz yarı finalde Wawrinka karşısındaki müthiş performansını andırıyordu. Maça gerçekten
çok iyi başlayıp tamamen hakim olduğu, müthiş bir ilk set geçirdi diyebilirim. Djokovic ise tarihe geçebilecek olmanın
gerginliğini hissediyor gibiydi, kendisinden beklenmeyecek kadar “basit hata” yapması
da bunun bir etkisiydi muhtemelen.
İkinci set ise Djokovic’in servisleri ile başladı. Djokovic oyuna iyi başlasa da sonradan Murray oyunda bir baskı kurmayı başardı ve 1 servis kırma puanı
elde etti. Ancak bu kritik noktada hata yapmayan Djokovic servis kırma puanını karşıladı ve oyunu hanesine yazdırdı.
Kritik oyunu kazanan Djokovic bir
sonraki oyunda Murray’nin servisini
kırdı ve bunun üstüne kendi oyununu da kazanınca sette durumu bir anda 3-0’a
getirdi. Murray bir sonraki oyununda
da 2 servis kırma puanı ile karşılaştı ancak bu sefer bunları çevirdi ve
setteki ilk oyununu kazanmayı başardı. Djokovic
ise kendi oyununu çok rahat bir şekilde kazanarak seti 4-1’e getirdi. Murray’nin bir sonraki servis oyununda
yine bir baskı vardı ve Djokovic bir
kez daha servis kırmayı başardı. Sonra kendi oyununu da çok rahat bir şekilde
alan Djokovic, seti 6-1 ile hanesine
yazdırarak setlerde durumu 1-1 yaptı. İkinci sette ilk setin tamamen zıttı bir
görüntü vardı diyebilirim. Servis performansında düşüş yaşayan Murray bir noktada kontrolü biraz
kaybetti. Djokovic ise ilk
settekinden çok farklıydı, tam olarak olmasa da her zaman bildiğimiz o maç
kazandıran Djokovic görüntüsüne
gelmişti. İlk setin yanında ikinci sette kesinlikle inanılmaz bir seviyeye
gelmişti.
Üçüncü set Murray’nin servis oyunu ile başladı. Murray kendi oyununu kazanmasının ardından Djokovic’in üzerinde biraz baskı oluşturdu ama Djokovic hata yapmayınca durum 1-1’e geldi. Bir sonraki oyunda ise Murray baskı ile karşı karşıyaydı ve bu
baskı sonuç vermişti. Servis kıran Djokovic
kendi oyununu da alarak seti 3-1’e getirmişti. Ancak Djokovic’in bu noktada durmaya hiç niyeti yok gibiydi çünkü bir
sonraki oyunda ikinci servis kırmayı da elde etti. Böylece durum 4-1’e geldi. Djokovic’in ikinci servis kırmayı
bulmasının ardından Murray de onun
servis oyununda servis kırma puanları buldu. Bu oyun setin hatta belki de maçın
en çekişmeli ve en kritik oyunlarından biriydi. İki raket de çok agresif
puanlar çıkardılar ve yaklaşık 9 dakika süren bu önemli oyunu birkaç servis
kırma puanı da çevirmeyi başaran Djokovic
kazandı. Böylece sette durum 5-1’ye geldi. Murray
bir sonraki servis oyununu kazanıp seti 5-2’ye getirse de bir sonraki servis
oyununu kazanan Djokovic seti 6-2
ile noktaladı. Bu sette de ikinci sete benzer bir senaryo yaşandı. Ancak Djokovic’in oyunu daha da iyi bir
seviyeye gelmişti artık, neredeyse durdurulamaz bir görüntüsü vardı.
Dördüncü set de Murray’nin servisleri ile başladı. Artık müthiş bir seviyede olan
ve setlerde de öne geçmeyi başaran Djokovic
bu sete de servis kırarak başladı ve sonra kendi oyununu da kazanarak 2-0 öne
geçti. Bir sonraki oyun ise Murray
için yine zorlu geçti ancak Murray hata
yapmadı ve çok önemli bu oyunu kazanarak durumu 2-1 yaptı. Djokovic ise kendi oyununu sıfıra karşı rahatça alarak bir kez daha
Murray üzerinde baskı kurdu ve servis
kırma puanı da elde etti. Ancak bu puanı kullanamayınca durum 3-2’ye geldi. Djokovic servis oyununu bir kez daha
sıfıra karşı kazandı ve bunun üstüne bu sefer bir de sıfıra karşı servis kırdı.
Böylece durumu 5-2 yapmıştı ve artık maçı kazanması için tek yapması gereken
son bir oyunu daha kazanmaktı.
Maç için servis atmaya gelmeden önce dinlenme
arasın vardı ve oturmaya giderken yüzünde bir gülümseme vardı Djokovic’in. Çünkü yıllardır çok uğraştığı
bu şampiyonluğa ilk kez bu kadar yaklaşmıştı ve artık rahatladığı her halinden
belli oluyordu. Bu aradan sonraki servis oyunu ise “kariyer Grand Slam’i” yapmasına çok az
kalmasının heyecanıyla belki de kendisi için pekiyi geçmedi ve servisini
kırdırdı. Böylece set 5-3’e gelmiş oldu. Çok iyi bir oyunla servis kıran Murray bir sonraki oyunda da müthiş oynayarak
sette durumu 5-4’e getirdi. Djokovic
ikinci kez maç için servis atmaya geliyordu ve bu sefer hata yapmak
istemiyordu. Yapmadı da yakaladığı maç puanlarından üçüncüsünü kullanarak seti
6-4 ile kapattı ve kariyerinin ilk Roland
Garros zaferine ulaştı.
Djokovic’in bu
zaferiyle elde ettiği inanılması güç başarıdan bahsetmeden önce finalistimiz Andy Murray’den bahsetmek istiyorum biraz. Açıkçası Murray zaten turnuvaya en formda gelen isimlerden biriydi ancak
finale kadar çıkmasını çok beklediğimi söyleyemem, özellikle de ilk iki tur
maçlarından sonra. Turnuvadaki ilk iki maçında da elenmeye yaklaşmıştı
diyebiliriz ve bu maçların ikisini de zor bir şekilde 5 sette kazanmıştı. Ancak
turnuvanın devamında da kariyerinin en iyi toprak kort performansını gösterdi
sanırım. Yarı finalde son şampiyon Wawrinka
karşısındaki performansı mesela tek kelime ile harikaydı. O müthiş performansın
ardından ise ilk baştaki düşüncem değişti tamamen. Şimdi net olarak
söyleyebilirim ki bence şu an Murray,
Djokovic ve Nadal’la beraber turdaki en iyi toprak kort oyuncusu. Zaten bu sene
ikisini de toprakta yenmeyi başarmıştı da. Bu maçta da ilk setteki performansı ve
konsantrasyonu harikaydı ancak maçın devamında ondan zaman zaman çokça gördüğümüz
söylenmeleri de başlayınca konsantrasyonunu kaybetti ve maçtaki hakimiyeti de
bir anda gitti elinden. Aslında Wawrinka
maçındaki gibi maçın sonuna kadar ilk setteki konsantrasyonunu, yoğunluğunu
koruyabilse maçı kazanabilirdi de belki. Ancak bu sefer olmadı ve maçın
genelinde daha iyi olan Djokovic
galip geldi.
Kariyerindeki en önemli eksik olan Roland Garros şampiyonluğunu kazanmayı
başaran Djokovic ise “kariyer Grand Slam’i” yapmayı başaran 8. Tenisçi
olarak tarihe geçti. Roger Federer bunu 2009’da Roland Garros’u kazanarak, Rafael Nadal ise 2010’da Amerika Açık’ı kazanarak başarmıştı.
Ayrıca kariyerindeki 12. Roland Garros’ta
ilk şampiyonluğunu elde eden Djokovic,
bir Grand Slam’de şampiyon olmadan
önce bunu en çok deneyen tenisçi olarak bu alanda zirveye oturmuş oldu. Ondan sonraki
isim olan Federer ise kazanmakta çok
zorlandığı Roland Garros’u 11. denemesinde
kazanmıştı. Djokovic bu çok önemli
şampiyonlukla Grand Slam
şampiyonluğu sayısını da 12’ye yükseltti. Böylece bu alanda da sayısını Roy Emerson ile eşitledi ve 17
şampiyonlukla zirvede olan Federer
ile 14 şampiyonluğu bulunan Nadal’a
bir adım daha yaklaşmış oldu.
Djokovic şu anda Grand Slam şampiyonluğu sayısı
bakımından Nadal ile Federer’in gerisinde olsa da onların
yapamadığı inanılmaz bir şeyi başardı bu galibiyetle. Djokovic, aynı takvim yılı içerisinde olmadan üst üste 4 Grand Slam’i de kazanmayı başardı. (2015 Wimbledon, 2015 Amerika Açık, 2016 Avustralya Açık ve 2016 Roland Garros) Grand Slam’lerdeki
son mağlubiyetini geçen sene burada finalde Wawrinka karşısında almıştı, bunun üstüne hiç maç kaybetmedi ve bu
maçla beraber Grand Slam’lerdeki üst
üste 28 galibiyetine ulaştı. Bu gerçekten inanılması çok güç, ulaşılması daha
da güç olan müthiş bir başarı ve Djokovic
tarihte bunu yapmayı başaran 3. isim oldu. Yaklaşık 40 yıldır yapılmamış bir
şeyi başardı. Buna yakın bir başarıyı en son 2010 yılında tüm zeminlerde Grand
Slam (Roland Garros, Wimbledon ve Amerika Açık) kazanan Rafael
Nadal elde etmişti.
Bu galibiyeti bize bir kez daha gösterdi
ki Djokovic şu anda dünyanın en
iyisi, özellikle de son bir senede yaptıkları inanılmaz kesinlikle. Hele tüm
bunları Federer ve Nadal gibi iki yaşayan efsane ile aynı
dönemde yapması gerçekten akıl almaz bir şey ve onun da ne kadar büyük bir
tenisçi olduğunu gösteriyor. Ayrıca kendini sürekli geliştirmeye de devam
ediyor, önümüzdeki Grand Slam’ler
için de en büyük favorinin o olduğunu şimdiden söyleyebilirim. Bakarsınız “takvim
Grand Slam’i” görürüz bu sene, hatta
olimpiyat senesi olduğu için “Golden
Slam” bile görebiliriz belki. Senenin devamı da çok heyecanlı olacak gibi
görünüyor.
Djokovic, son
yıllardaki en büyük hedefi olan Roland
Garros’u kazanmasının ardından tabii ki çok da güzel görüntülere imza attı.
Brezilyalı tenisçi Gustavo Kuerten
burada şampiyon olduktan sonra korta bir kalp çizmişti ve bu Roland Garros simgelerinden biridir.
Maçı kazandıktan sonra Djokovic de
bunu tekrar etti ve o da korta bir kalp çizdi (üstteki fotoğraf) ve bu tarihi şampiyonluğun
ardından ortaya unutulmayacak bir görüntü de çıkmış oldu. (Maçın özetini ve en güzel puanlarını ise aşağıdaki
videolardan izleyebilirsiniz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder