Tenisin hatta belki de tüm sporların en
özel turnuvalarından biri olan Wimbledon
bugün başlıyor. Spor tarihinin en prestijli, en zarif ve en karizmatik
turnuvası olan Wimbledon, 2 hafta boyunca
yine çok heyecanlı anlara hatta bazı tarihi anlara sahne olacaktır diye
düşünüyorum her zamanki gibi. Sadece beyaz giyinme, korta giriş – çıkışlarda
özel protokol ve daha birçok kurala, ayrıca bir de çok meşhur bir kraliyet locasına
sahip olan bu çok özel turnuva bu sene 130. kez düzenleniyor. Turnuvayı bu
kadar özel yapan nedenlerden ilki de dünyanın en eski tenis turnuvası olması zaten,
e bir de çimde oynanan tek Grand Slam
olduğunu da unutmayalım. Dünyadaki en güzel ve en zarif sporlardan biri olan
tenisin tam olarak zirvesi diyebileceğim bu müthiş turnuva benim en sevdiğim Grand Slam sanırım. Bunun nedeni de çim
kort maçlarının benim için tenisteki en güzel şeylerden biri olması. O çok
sevdiğim servis vole oyununu çimde diğer kortlardan daha çok görmemizin de
bunda etkisi büyük tabi. Müthiş bir tarih ile beyazın zarafetinin 130. kez birleştiği
bir Wimbledon daha başlıyor. Peki ya
bizi bu sene nasıl bir turnuva bekliyor? İşte bu sorunun cevabı yazımın
devamında!
Öncelikle bu sene turnuva iki çok önemli
eksikle başlıyor. Ben çok sevdiğim iki raket Rafael Nadal ile Victoria Azarenka bu sene sakatlıkları nedeniyle turnuvadan çekildiklerini
açıkladılar. Son yıllarda Wimbledon’dan
hep hayal kırıklığı ile ayrılan Nadal’ın
bu sene de turnuvaya katılamaması benim için üzücü oldu diyebilirim. Nadal’sız Grand Slam’ler eksik oluyor. Roland
Garros’tan sakatlık nedeniyle çekilmesinin ardından iyileşme süreci
tamamlanmadığı için zaten ona çok yakın bir turnuva olan Wimbledon’dan da çekildiğini açıklayan Nadal’ın kortlara dönüşü için ise 25-31 Temmuz arasında Toronto'da
düzenlenecek Rogers Cup hedefleniyor.
Olimpiyatlarda Nadal’ı izlemeyi çok
istiyorum özellikle çünkü karışık çiftler kategorisine katılacak iki gruptan
birinde Nadal ile Garbine Muguruza var. Bu ikili bence tam bir rüya takımı olmuş, ikisi de
çok sevdiğim isimler ve İspanya’nın en iyileri. Bu yüzden oldukça heyecan
verici bir takım olacaklar diye düşünüyorum. Nadal – Muguruza ikilisi
ile birlikte olimpiyatların en heyecan verici diğer ikilisi de Roger Federer – Martina Hingis olacak. Bu
iki takımın bir maçı olsa hele mükemmel bir tenis etkinliği olur. Nadal bir süre daha ortalıkta olmayacak
ama dönüşünü heyecanla bekliyorum çünkü bu sene sonunda kendini bulmaya
başlamıştı.
Bu sene bize eski müthiş
performanslarından esintiler sunan Victoria
Azarenka ise turnuvanın diğer önemli
eksiği dediğim gibi. Azarenka
sezonun ilk bölümünün en iyisiydi kesinlikle, özellikle Avustralya Açık öncesindeki turnuvalarda harika bir performansı
vardı ki o eski müthiş performansını da geride bırakır nitelikteydi
diyebilirim. Sakatlık nedeniyle uzun süre kortlardan uzak kaldıktan sonra ondan
böyle müthiş bir performans görmek beni çok sevindirmişti ancak son dönemde
yine bir sakatlık problemi yaşıyor. 2016
yılındaki müthiş başlangıcı ile Brisbane,
Indian Wells ve Miami Açık'ta
şampiyon olmayı başaran Azarenka,
sezonun devamında ise sadece 7 kez korta çıkabildi. Umarım ki yakında iyileşir
ve onu yine aynı performansla kortlarda izleyebiliriz. Son yıllarda kadın tenisinin
en heyecan verici isimlerinden biri ve rekabet açısından da çok önemli bir isim
bence, bu nedenle de yokluğunda gerçekten özletiyor kendini.
Gelelim turnuvanın favorilerine.
Erkeklerde turnuvanın favorisi bence herkes için çok açık ve nettir: Novak Djokovic. Son bir senedir gösterdiği performans için söylenebilecek
en iyi söz belki de bu performansın bu dünyaya ait olmadığıdır. Djokovic, geçen sene Roland Garros finalinde Stan Wawrinka’ya kaybettiğinden beri
hiç Grand Slam maçı kaybetmedi. Grand Slam’lerde üst üste 28 maç
kazanırken Djokovic sırasıyla 2015 Wimbledon, 2015 Amerika Açık, 2016 Avustralya Açık ve
son olarak da 2016 Roland Garros’u kazandı. Dünya 1
numarası şu anda son dört Grand Slam’in
hepsinde şampiyon konumunda bulunuyor. Tarihte böyle bir performans gösteren sadece
3 oyuncu olduğu düşünüldüğünde Djokovic’in
ne kadar muhteşem olduğu da daha iyi anlaşıyor. Djokovic son yıllarda olduğu gibi bu sene de Roland Garros’tan sonra bir çim turnuvasına katılmadı. En büyük
hedefi Roland Garros’ta bu sene çok
uzun zamandır uğraştığı ve çok hak ettiği zafere ulaştığını göz önüne alırsak
bu kararı oldukça mantıklı bir karar olmuş bence. Zaten buraya hazırlanmak için
bir çim turnuvası oynaması gerekmediğini daha önceki şampiyonluklarıyla
görmüştük. Şu anda tam anlamıyla yenilmez bir görüntüye sahip olan Djokovic bu turnuvanın da en büyük favorisi
konumunda bence.
Djokovic’ten sonraki
en önemli şampiyonluk adayı ise bu sene kariyerinin belki de en iyi
performansını gördüğümüz Andy Murray. Özellikle toprak sezonunda inanılmaz
bir performans sergileyen Murray,
kariyerinde ilk kez Roland Garros’ta
finale yükselmeyi başarmıştı. Turnuvada oldukça harika birkaç performansı da
vardı. Sezonun ilk iki Grand Slam’inde
final gören ve Djokovic’i finalde
geçerek bir şampiyonluk kazandığı müthiş bir toprak sezonunu geride bırakan Murray, Wimbledon öncesi katıldığı Queen’s
turnuvasında da müthiş bir performans gösterdi. Çok önemli bir çim kort
turnuvası olan Queen’s’te
şampiyonluğa ulaşan Murray, kariyerinde
5. kez burada şampiyon olarak tarihte bunu başaran ilk oyuncu oldu. Bu sezon
koçu Amelie Mauresmo ile yollarını ayıran Murray,
Roland Garros finali sonrası tekrardan
kendisine 2 Grand Slam (2012 Amerika Açık ve 2013 Wimbledon) ve bir de olimpiyat altını (2012 Londra) kazandıran eski koçu Ivan Lendl ile çalışmaya başladı. Açıkçası bu birliktelik kariyerinin en
iyi performansını gösteren Murray
açısından çok yararlı olacaktır diye düşünüyorum. Özellikle de taktiksel ve
mental anlamda Lendl’ın önemli
katkısı olacaktır ki bunlarda yeterince iyi olamaması da bu sezon Djokovic’i yenememesindeki en önemli neden.
Murray’nin turnuva finalinde Djokovic ile karşılaşma ihtimali var ve
ikilinin olası bir finali bence oldukça heyecan verici olacaktır.
Bir önemli favori de tabii ki Roger Federer. Çim kortta çok rahatça tarihin
en iyisi diye adlandırabileceğimiz Federer,
bu sezon yaşadığı sakatlıklar nedeniyle uzun bir süre kortlardan uzak kalsa ve
belki hala tam olarak formunu yakalayamamış olsa da “arka bahçesi” diyebileceğimiz
Wimbledon’da onu yenmek her zaman
çok zordur. Bu sene Avustralya Açık’ta
yarı final gördükten sonra dizinden bir ameliyat olarak uzun süre hiç korta çıkamayan
sonrasında ise sırtında bir sakatlık yaşayarak Roland Garros’tan çekilmek zorunda kalan Ekselansları, Wimbledon’a
hazırlanmak için iki çim turnuvasına (Stuttgart
ve Halle) katıldı. Stuttgart yarı finalinde yakaladığı maç
puanlarını değerlendiremeyip Dominic
Thiem’e yenilen ve ardından da Halle
yarı finalinde ise bir başka genç yetenek Alexander
Zverev’e yenilen Federer, her zamanki kadar iyi bir hazırlık
bölümü geçirmese de son dönemde yaşadığı sorunlar düşünüldüğünde bence
olabildiğince iyi bir hazırlık yaptı diyebiliriz. Her zamanki gibi çok heyecan
verici bir oyunu olacaktır Wimbledon’da
ve bence kötü geçen bu sezonda kendini yine son iki seneki üst seviyeye çekmek
için en güzel yer de burası. Ayrıca yarı finalde Djokovic’le oynama şansı var ki bu da oldukça heyecan verici bir
eşleşme olur.
Kadınlarda ise en büyük favori tabii ki de
Serena Williams yine. Geçen sene takvim Grand Slam’i yapmaya çok, çok yaklaşan ancak Amerika Açık’ta yarı finalde Roberta
Vinci’ye elenerek büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Serena, bu hayal kırıklığı nedeniyle sezonun kalan kısmında hiç maç
oynamamıştı. Bu sene de çok az turnuvaya katılan Serena, ilk iki Grand Slam’de
ise finalde sırasıyla Angelique Kerber ile Garbine Muguruza’ya
mağlup olarak yine önemli iki hayal kırıklığı yaşadı. Kariyerinde ilk kez üst
üste iki Grand Slam finali kaybeden Serena, 22. Grand Slam zaferine ulaşıp Steffi
Graf’la birlikte açık dönemde en çok
Grand Slam kazanan tenisçi ünvanına sahip
olmaya da çok yaklaşmıştı. Serena
için bu iki mağlubiyet çok önemli motivasyon kaynakları olacaktır bence. Sezonun
hatta geçen sezonun hayal kırıklığını gidermek için ayrı bir motivasyonla
turnuvaya gelip çok da iyi bir performans göstereceğini düşünüyorum.
Serena’nın şampiyonluk
yolundaki en önemli rakibi ise onu katıldığı son turnuva olan Roland Garros’ta yenerek kariyerinin
ilk Grand Slam şampiyonluğuna ulaşan
ve geçen sene de burada finalde karşılaştığı Garbine Muguruza olacak
kuşkusuz. Roland Garros’ta özellikle
de finalde ortaya koyduğu inanılmaz performansla herkesi kendine hayran bırakan
Muguruza, bu şampiyonluğunun
ardından birçok kişiye göre Serena’dan
bayrağı devralacak ve dünya bir numarası olacak kişi. Açıkçası benim bunu
yapmaya en yakın olarak gördüğüm kişi son yıllarda Victoria Azarenka’ydı
ancak her ne kadar son yıllarda Serena’yı
en çok zorlayan kişilerden biri Azarenka
olsa da yaşadığı sakatlıklar nedeniyle bir türlü devamlılık sağlayamadığı için
bu bir türlü mümkün olmadı. Ancak şimdi ise bunu yapabilecek bir başka isim ortaya
çıktı: Garbine Muguruza. Bana göre de gelecekte hatta belki de yakın bir gelecekte
dünya 1 numarası olabilecek harika bir yetenek Muguruza. Çocukluğundan beri idolü olarak gördüğü Serena’nın da şu anki en büyük rakibi
olan Muguruza, geçen sene Wimbledon’da finale çıkmasının ardından
bu sene de bu başarıyı devam ettirebilir hatta üstüne de koyabilir bence. Ancak
buraya son Grand Slam’i kazandığı
için çok önemli bir beklentiyle geldiğini ve bu tür durumlarda oyuncular
üzerinde büyük bir baskı olabileceğini unutmamalıyız. Aslında bu açıdan da
turnuva Muguruza için önemli olacaktır
çünkü formda olduğunu biliyoruz ve burada alacağı iyi bir derece onun baskıyla
mücadele edebildiğini gösterecektir. Performansını heyecanla bekliyorum.
Hem kadınlarda hem de erkeklerde şampiyonluk
için favori olarak gördüğüm isimleri hakkında bilgi vermeye çalıştım. Ancak bu
isimlerin dışında turnuvada sürpriz yapabilecek bazı isimlerden de kısaca
bahsetmek istiyorum. Bunlardan ilki sezonun flaş ismi Dominic Thiem. Bu sezon kazandığı 4 şampiyonlukla bu açıdan Djokovic’le beraber zirveyi paylaşan Thiem, en son Wimbledon’a hazırlık amacıyla katıldığı Stuttgart’ta yarı finalde Federer’i
yendikten sonra şampiyonluğa ulaşmıştı. Başarılı geçen sezonunu bir çim kort
şampiyonluğu ile de taçlandıran ve böylelikle tüm zeminlerde şampiyonluk elde
etmeyi başaran Thiem, bence bu
turnuvada büyük sürprizlere imza atabilecek bir isim çünkü sezonun en formda
isimlerinden de biri zaten. Dikkat edilmesi gereken bir başka isim de çim kort
sezonunda koç olarak bir efsane olan John
McEnroe ile çalışan Milos Raonic olacak, Raonic Queen’s’te de finale çıkıp iyi bir
formda olduğunun sinyallerini verdi zaten.
Kadınlarda dikkat edilmesi gereken diğer isimlerin
başında ise 2011 ve 2014’te burada şampiyonluğa ulaşmış
olan Petra Kvitova geliyor bence, son dönemde çok istikrarlı bir iş çıkarmasa
da burada her zaman belli bir seviyenin üzerinde oynadığını biliyoruz. Bu yüzden
bence bu seneki inişli çıkışlı performansına rağmen burada sürpriz yapabilir. Madison Keys ile Belinda Bencic de dikkat edilmesi gereken diğer
isimler.
Bu sene turnuvada yanıtlanacak bir sürü önemli
soru var. Djokovic "takvim Grand Slam’i" yapmada bir sonraki aşama
olan Wimbledon’u kazanabilecek mi? Serena Williams son dönemde çok yaklaştığı 22. Grand Slam şampiyonluğuna ulaşıp bu önemli eşiği geçebilecek mi? Bu
iki sorunun ön planda olduğu harika bir turnuva bizi bekliyor.
Turnuvaya hazırlanmak için siz de turnuvanın
resmi adreslerinden yayınlanan harika videoları izleyebilirsiniz. Turnuvanın tanıtımı
için yapılmış bu müthiş videolar turnuvanın görkemli tarihi ve çok önemli
geleneklerinin harika bir pazarlama ile birleştirilmesi sonucu ortaya çıkıp turnuvayı
gerçekten olağanüstü bir şey haline getirmişler bence. Turnuvanın tüm görkemini sunmayı başarmışlar böylelikle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder