8 Kasım 2016 Salı

Kesinlikle İzlemelisin: Doctor Strange (2016)


Son dönemde çizgi roman filmlerinin, özellikle de Marvel Sinematik Evreni’nin (MCU) sinema dünyasında çok önemli bir yer tuttuğu artık su götürmez bir gerçek. Marvel’in kurduğu bu harika sinematik evren her geçen yıl daha da iyiye gitmekte, her gelen filmle izleyiciyi daha da etkilemekte. Öyle ki yakın zamanda vizyona giren filmler Marvel’in en iyi işi denilebilecek nitelikteydi. Bu sene izleme şansı bulduğumuz Deadpool ve Captain America: Civil War (ben de dahil) birçok kişiye göre Marvel’in en iyi işlerindendi. Bu ikiliye Marvel’in uzun zamandır beklenen ve bana göre son harikası olmayı da başaran Doctor Strange de katıldı bence. Hatta hikayesi ve özellikle de felsefesiyle tüm MCU filmlerinden ayrılan Doctor Strange Marvel’in en iyisi olabilir. En azından bu türü sevmeyenlerin bile sevebileceği, görsellikte çığır açan ve oldukça yüksek bir seyir zevkine sahip bir film var karşımızda. Müthiş aksiyon sekansları ve Inception’ı andıran görselliği ile izleyen herkes için nefesini kesici bir tecrübe olacağı kesin gibi. Filmi IMAX’te izlemek ise alacağınız keyfi kat be kat arttıracaktır, ben 3D ve IMAX’in hakkını bu kadar iyi veren başka bir film izlediğimi hatırlamıyorum açıkçası.


Hikaye bakımından çok iyi bildiğimiz herhangi bir süper kahraman başlangıç hikayesi gibi başlayan Doctor Strange; zaman, mekan, ruh, disiplin, büyüler, astral seyahat, ışınlanma ve sonsuz evren gibi birçok konuyu da işleyerek sinemasal anlamda en doyurucu Marvel işi olmayı başarırken bir yandan da tam anlamıyla yerinde kullanılan görselliği ile seyirciye müthiş bir görsel şölen vadediyor. Marvel filmlerinin en önemli yanlarından biri zaten harika görselliktir bunu iyi bilir herkes ancak bu görsellik faktörünün Doctor Strange’deki tam yerinde ve ne az ne de çok olacak şekildeki bu kullanımı filmin etkileyiciliğini ve büyüleyiciliğini arttırır nitelikte.


Açılışındaki harika aksiyon sekansıyla yüksek tempolu bir başlangıca sahip olan filmde, alanının en başarılılarından biri olduğu gibi fazlasıyla da kibirli olan Doktor Stephen Strange’in geçirdiği bir trafik kazası sonucu eskisi gibi kullanamadığı ellerini iyileştirecek yöntemler arayışına şahit oluyoruz. Denediği hiçbir yolda başarılı olamayan ve artık umutsuzluğa kapılmaya başlayan Strange, benzer bir durumdan kurtulan bir adamın anlattıklarının üzerine farklı bir çözüm aramak için Kamar-Taj isimli bir yere gider ve onu tamamen farklı bir dünya beklemektedir. Burada astral seyahatlerden tutun da büyülere ve zaman/mekan sıçramalarına kadar birçok şeyin mümkün olduğu birbirinden farklı öğretilerle Strange’e sunulur. Ruha değil de maddeye inanan bir bilim adamı olan Dr. Strange ise ilk başta bu konuda tabii ki de şüphecidir ve bunu reddeder. İşte tam da bu noktada bu filmi izlediğimiz tüm Marvel işlerinden farklılaştıran dolgun ve doyurucu felsefe işin içine girmeye başlıyor. Senaristimiz de yönetmenle müthiş bir işbirliği içinde yıllardır çokça işlenen ve tartışılan birçok konuya değinerek duvar yazısı olacak hatta kitaplara girecek nitelikteki müthiş repliklerle bu felsefeyi destekliyor.


Filmin ilk bölümünde ağırlıklı olan bu felsefi yapının bu kadar iyi olmasının en önemli nedenlerinden biri ise kuşkusuz karakterlerin çok iyi yazılmış ve oynanmış olması. Özellikle de filmde herkesten rol çalan Tilda Swinton’ın The Ancient One’ı her şeyiyle muhteşem ve benzersiz bir karakterdi bence. Dr. Strange’e soğukkanlılıkla rehberlik eden The Ancient One için ise Tilda Swinton’dan daha muhteşem bir seçim olamazdı herhalde, başka birisinin bu rolü böyle ustalıkla ve böyle benzersiz bir şekilde canlandırabileceğini düşünemiyorum bile. Filmin baş kötüsü olarak görebileceğimiz karanlık tarafın tanrısı Dormammu’ya hizmet eden Kaecilius ise ilk film için oldukça etkili ve doğru bir kötü karakter olmuş. Tabii ki ana kötüyü canlandıran Mads Mikkelson’ın karizmasının da Kaecilius’un çok uygun olmasında önemli bir etkisi olduğunu belirtmem gerekiyor. Filmde Dr. Strange’le birlikte en çok karakter değişikliğine uğrayan Mordo’yu canlandıran Chiwetel Ejiofor’u da sevdim ancak (olası) sonraki filmlerde de önemli bir yerde olacağı kesin görünen Mordo’nun gelecek filmlerde nasıl olacağını da merak etmiyor değilim. Filmimize ana karakterimizin sevgilisi kontenjanı ile girmiş olan Rachel McAdams ise tam olması gerektiği gibiydi, eksiği olmadığı gibi fazlası da yoktu.


Şimdi gelelim ana karakterimize, filmin kahramanı Dr. Stephen Strange’e. Benedict Cumberbatch’in Doktor Strange’i; Ryan Reynolds’ın Deadpool’u, Paul Rudd’ın Ant-Man’i, Hugh Jackman’ın Wolverine’i ve Robert Downey Jr.’ın Iron Man’i gibi nokta atışı bir tercih olmuş, en az onlar kadar muhteşemdi bence. Kesinlikle olabilecek en iyi seçim yapılmış, Cumberbatch müthiş karizması ve kusursuz Dr. Strange portresiyle Marvel Sinematik Evreni’ni ilerleyen yıllarda sırtında taşıyacak isimlerden biri olacaktır hiç kuşkusuz. Bencil ve kibirli bir Doktordan dünyayı önemsemeye başlayan bir süper kahramana/büyücüye dönüşen Dr. Strange’i başarılı bir şekilde beyaz perdeye taşıyan Cumberbatch, filmin artılarından olan mizahi yönü de tek başına taşıyordu. Gerçi kendisine eşlik eden pelerini ise zaman zaman bu konuda kendisinden rol çaldı diyebilirim. Tüm bunların sayesinde ben şimdiden Dr. Strange’in bundan sonraki Marvel filmlerinde diğer karakterlerle olan dinamiğini merak ettiğim kadar kendi (olası) solo filmindeki karakter gelişimini de çok merak ediyorum açıkçası.


Büyü sahneleriyle Harry Potter’a, görselliği ile Inception’a, seçilmiş kişi olgusuyla Matrix’e ve son bölümünde aksiyon ile mizahın birleştiği döngüsüyle de Edge of Tomorrow’a selam çakan Doctor Strange son yılların en özgün işlerinden birisi bence. Aşırı karizmatik karakterlere, içi dolu bir hikayeye, güzel müziklere, harika kurguya, müthiş aksiyon sekanslarına ve benzersiz görselliğe sahip olan Doctor Strange, düşündükçe Marvel’in en iyi işi olduğuna daha da emin olduğum her anlamda doyurucu bir sinema tecrübesi. Ayrıca ilk filmdeki bu seviyesini korursa ilerleyen yıllarda benzersiz bir yerde olacak ve efsane serilerden biri olarak görülecektir. Şimdi bile Marvel Sinematik Evreni’nin en renkli, en heyecan verici işlerinden biri ve şüphesiz en mistik olanı da. Kesinlikle sinemada hatta mümkünse IMAX’te izlenmesi gereken bir film. Hala fırsatınız varken kaçırmayın derim.


2 yorum:

  1. Filmin içinde hissettirdiğiniz güzel yorumu okuyunca mutlaka izlemem gerektiğini düşündüm. Başarılar

    YanıtlaSil
  2. Marvel filmleri bambaşka x men serisi unutulmayacak serüvenlerdi long bob 2019

    YanıtlaSil