Son dönemde çizgi roman
filmlerinin, özellikle de Marvel Sinematik Evreni’nin (MCU) sinema dünyasında çok önemli bir
yer tuttuğu artık su götürmez bir gerçek. Marvel’in
kurduğu bu harika sinematik evren her geçen yıl daha da iyiye gitmekte, her
gelen filmle izleyiciyi daha da etkilemekte. Öyle ki yakın zamanda vizyona
giren filmler Marvel’in en iyi işi
denilebilecek nitelikteydi. Bu sene izleme şansı bulduğumuz Deadpool ve Captain America: Civil War (ben de dahil) birçok kişiye göre Marvel’in en iyi işlerindendi. Bu
ikiliye Marvel’in uzun zamandır beklenen ve bana göre son harikası
olmayı da başaran Doctor Strange
de katıldı bence. Hatta hikayesi ve özellikle de felsefesiyle tüm MCU
filmlerinden ayrılan Doctor Strange Marvel’in en iyisi olabilir. En azından
bu türü sevmeyenlerin bile sevebileceği, görsellikte çığır açan ve oldukça
yüksek bir seyir zevkine sahip bir film var karşımızda. Müthiş aksiyon
sekansları ve Inception’ı andıran
görselliği ile izleyen herkes için nefesini kesici bir tecrübe olacağı kesin
gibi. Filmi IMAX’te izlemek ise alacağınız keyfi kat be kat arttıracaktır, ben
3D ve IMAX’in hakkını bu kadar iyi veren başka bir film izlediğimi
hatırlamıyorum açıkçası.
Hikaye bakımından çok iyi bildiğimiz
herhangi bir süper kahraman başlangıç hikayesi gibi başlayan Doctor Strange; zaman, mekan, ruh,
disiplin, büyüler, astral seyahat, ışınlanma ve sonsuz evren gibi birçok konuyu
da işleyerek sinemasal anlamda en doyurucu Marvel
işi olmayı başarırken bir yandan da tam anlamıyla yerinde kullanılan görselliği
ile seyirciye müthiş bir görsel şölen vadediyor. Marvel filmlerinin en önemli yanlarından biri zaten harika
görselliktir bunu iyi bilir herkes ancak bu görsellik faktörünün Doctor Strange’deki tam yerinde ve ne
az ne de çok olacak şekildeki bu kullanımı filmin etkileyiciliğini ve
büyüleyiciliğini arttırır nitelikte.
Açılışındaki harika aksiyon
sekansıyla yüksek tempolu bir başlangıca sahip olan filmde, alanının en
başarılılarından biri olduğu gibi fazlasıyla da kibirli olan Doktor Stephen Strange’in geçirdiği bir trafik kazası sonucu eskisi gibi
kullanamadığı ellerini iyileştirecek yöntemler arayışına şahit oluyoruz.
Denediği hiçbir yolda başarılı olamayan ve artık umutsuzluğa kapılmaya başlayan
Strange, benzer bir durumdan
kurtulan bir adamın anlattıklarının üzerine farklı bir çözüm aramak için
Kamar-Taj isimli bir yere gider ve onu tamamen farklı bir dünya beklemektedir. Burada
astral seyahatlerden tutun da büyülere ve zaman/mekan sıçramalarına kadar
birçok şeyin mümkün olduğu birbirinden farklı öğretilerle Strange’e sunulur. Ruha değil de maddeye inanan bir bilim adamı
olan Dr. Strange ise ilk başta bu
konuda tabii ki de şüphecidir ve bunu reddeder. İşte tam da bu noktada bu filmi
izlediğimiz tüm Marvel işlerinden
farklılaştıran dolgun ve doyurucu felsefe işin içine girmeye başlıyor.
Senaristimiz de yönetmenle müthiş bir işbirliği içinde yıllardır çokça işlenen
ve tartışılan birçok konuya değinerek duvar yazısı olacak hatta kitaplara
girecek nitelikteki müthiş repliklerle bu felsefeyi destekliyor.
Filmin ilk bölümünde ağırlıklı
olan bu felsefi yapının bu kadar iyi olmasının en önemli nedenlerinden biri ise
kuşkusuz karakterlerin çok iyi yazılmış ve oynanmış olması. Özellikle de filmde
herkesten rol çalan Tilda Swinton’ın
The Ancient One’ı her şeyiyle
muhteşem ve benzersiz bir karakterdi bence. Dr. Strange’e soğukkanlılıkla rehberlik eden The Ancient One için ise Tilda
Swinton’dan daha muhteşem bir seçim olamazdı herhalde, başka birisinin bu
rolü böyle ustalıkla ve böyle benzersiz bir şekilde canlandırabileceğini
düşünemiyorum bile. Filmin baş kötüsü olarak görebileceğimiz karanlık tarafın
tanrısı Dormammu’ya hizmet eden Kaecilius ise ilk film için oldukça
etkili ve doğru bir kötü karakter olmuş. Tabii ki ana kötüyü canlandıran Mads Mikkelson’ın karizmasının da Kaecilius’un çok uygun olmasında önemli
bir etkisi olduğunu belirtmem gerekiyor. Filmde Dr. Strange’le birlikte
en çok karakter değişikliğine uğrayan Mordo’yu
canlandıran Chiwetel Ejiofor’u da sevdim
ancak (olası) sonraki filmlerde de önemli bir yerde olacağı kesin görünen Mordo’nun gelecek filmlerde nasıl
olacağını da merak etmiyor değilim. Filmimize ana karakterimizin sevgilisi
kontenjanı ile girmiş olan Rachel
McAdams ise tam olması gerektiği gibiydi, eksiği olmadığı gibi fazlası da
yoktu.
Şimdi gelelim ana karakterimize,
filmin kahramanı Dr. Stephen Strange’e.
Benedict Cumberbatch’in Doktor Strange’i; Ryan Reynolds’ın Deadpool’u,
Paul Rudd’ın Ant-Man’i, Hugh Jackman’ın
Wolverine’i ve Robert Downey Jr.’ın Iron
Man’i gibi nokta atışı bir tercih olmuş, en az onlar kadar muhteşemdi bence.
Kesinlikle olabilecek en iyi seçim yapılmış, Cumberbatch müthiş karizması ve kusursuz Dr. Strange portresiyle Marvel Sinematik Evreni’ni ilerleyen yıllarda sırtında taşıyacak
isimlerden biri olacaktır hiç kuşkusuz. Bencil ve kibirli bir Doktordan dünyayı önemsemeye başlayan
bir süper kahramana/büyücüye dönüşen Dr.
Strange’i başarılı bir şekilde beyaz
perdeye taşıyan Cumberbatch, filmin artılarından
olan mizahi yönü de tek başına taşıyordu. Gerçi kendisine eşlik eden pelerini
ise zaman zaman bu konuda kendisinden rol çaldı diyebilirim. Tüm bunların
sayesinde ben şimdiden Dr. Strange’in bundan sonraki Marvel filmlerinde diğer karakterlerle
olan dinamiğini merak ettiğim kadar kendi (olası) solo filmindeki karakter
gelişimini de çok merak ediyorum açıkçası.
Büyü sahneleriyle Harry Potter’a, görselliği ile Inception’a, seçilmiş kişi olgusuyla Matrix’e ve son bölümünde aksiyon ile
mizahın birleştiği döngüsüyle de Edge of
Tomorrow’a selam çakan Doctor
Strange son yılların en özgün işlerinden birisi bence. Aşırı karizmatik karakterlere,
içi dolu bir hikayeye, güzel müziklere, harika kurguya, müthiş aksiyon sekanslarına
ve benzersiz görselliğe sahip olan Doctor
Strange, düşündükçe Marvel’in en
iyi işi olduğuna daha da emin olduğum her anlamda doyurucu bir sinema
tecrübesi. Ayrıca ilk filmdeki bu seviyesini korursa ilerleyen yıllarda
benzersiz bir yerde olacak ve efsane serilerden biri olarak görülecektir. Şimdi
bile Marvel Sinematik Evreni’nin en renkli, en heyecan verici işlerinden biri
ve şüphesiz en mistik olanı da. Kesinlikle sinemada hatta mümkünse IMAX’te
izlenmesi gereken bir film. Hala fırsatınız varken kaçırmayın derim.
Filmin içinde hissettirdiğiniz güzel yorumu okuyunca mutlaka izlemem gerektiğini düşündüm. Başarılar
YanıtlaSilMarvel filmleri bambaşka x men serisi unutulmayacak serüvenlerdi long bob 2019
YanıtlaSil