Arrival her anıyla büyüleyen, tam anlamıyla bir rüyadaymış hissi
veren ve inanılmaz derecede zarif bir bilimkurgu. Uzaylıları konu almasına
rağmen bu konuyu işleyen filmlerden neredeyse her konuda farklılaşmayı başaran
ve hiçbir klişeyi içinde bulundurmayan güçlü ve duyguları derinden etkileyen
bir başyapıt. Filmde muhteşem müziklere ve şiirsel görselliğe ek olarak ise ana
karakterimizi canlandıran Amy Adams’ın
muhteşemliği ve içine Nolan, Kubrick ve Malick kaçmış hissi veren Denis
Villeneuve’nin dillere destan, müthiş yönetmenliği var. Ted Chiang’ın Story of Your Life isimli eserinden uyarlanan Arrival, benim çok uzun zamandır bir filmi izleyip de hissetmediğim
heyecanı ve duyguyu bana yaşatmayı başardı. Bu eşsiz sinema güzelliğini izledikten
sonra tam anlamıyla mest oldum.
“Language is the first weapon drawn in a
conflict.”
(Dil bir anlaşmazlıkta çekilecek ilk silahtır.)
Bu vurucu cümle
bence filmin en ana fikrini tam anlamıyla kapsıyor. Filmin konusu ise şöyle: Uzay
gemileri dünyada 12 farklı noktaya iniş yapar. Uzaylıların dünyaya gelişinin istilacı
mı yoksa barışçıl bir amaçla mı olduğunun anlaşılması için onlarla iletişim
kurabilecek, uzman dilbilimcilerden oluşan bir grup oluşturulur. Uzaylıların
iletişim şeklini ve yapısını çözecek grubun başında ise dilbilimci Dr. Louise Banks (Amy Adams) ve bilim adamı Ian
Donnelly (Jeremy Renner)
bulunmaktadır. Dr. Banks üzerinde
takip ettiğimiz hikayenin yola çıktığı şey ise 1950’lerde ortaya atılmış bir dilbilim
hipotezi olan “Sapir-Whorf hipotezi” aslında. Hipoteze göre dil insanların ve
kültürlerin düşünce ve davranış yapılarını belirler. Bu nedenle de dış dünyayı dilin
sınırları dahilinde algılayabilir ve yorumlabiliriz. Filmin temelindeki “Eğer
yabancı yaşam formları gelirse onlarla nasıl anlaşabiliriz?” sorusu da bu
hipotezi merkezine alarak işlenmekteydi. Sonuç olarak Arrival, “Sapir-Whorf hipotezi”ni de çok başarılı bir şekilde işin
içine katarak farklı kültürlerin birbirleri arasındaki iletişiminde dilin nasıl
bir etki yarattığını büyüleyici bir şekilde ele almıştı diyebilirim. Filmin birçok
bilimkurgudan farklılaşmasının ve böyle özel olmasının en önemli nedenlerinden
biri de felsefik alt yapısıydı zaten.
Film oldukça harika bir müzik
eşliğinde fazlasıyla duygusal bir açılış sekansıyla başlıyor. Louise ve kızı hakkındaki bu müthiş sekansla
birlikte film boyunca takipte olacağımız ana karakterimiz Louise ile hemen bir bağ oluşturuyoruz zaten, ben bu sekansla
birlikte filme anında bağlanmış ve daha hiç tanımadığım karakterleri çok uzun
zamandır tanıyormuş gibi hissetmiştim. Uzay gemileriyle olan ilk temas
sahneleri de en az bu sekans kadar harikaydı. Bilinmeyen bir cisme yaklaşırken
yaşayacağınız heyecan ve korku Johann
Johansson’ın muhteşem bestelerinin ve etkileyici çekimlerin de yardımıyla yaşatılıyordu.
Sonrasında uzaylılarla ilk gerçek karşılaşmada yaşanacak korku ise verilen
değişik seslerle yaratılmıştı. Film boyunca da bu muhteşem ses tasarımı devam
etti zaten, böylece dakikalar geçtikçe filmin daha içine çekiliyor ve her şeyi daha
çok merak etmeye başlıyorssunuz.
Bilimkurgu filmlerinde zaman
zaman görebileceğimiz saçmalama unsuru ise filmin hiçbir noktasında yoktu.
Hikaye kusursuz bir bütünlükle yaratılarak, muhteşem bir kurguya filme dökülmüş
özellikle de filmin sonlarında gördüğümüz kurgu dillere destandı. Bu tür
filmlerde çokça karşılaştığımız milliyetçilik unsuru ise filmin başlarında
hissedilmekteydi ancak filmin sürpriz finaliyle birlikte tüm bu ön yargılar
yıkılıyor ve özel bir son izliyoruz. Filmin en özel kısmı da duygularımı en çok
etkileyen filmlerden biri olmayı başarmasıydı, buna benzer bir etkiyi en son (oldukça
farklı iki film olmalarına rağmen) Christopher
Nolan’ın Interstellar’ında yaşamıştım. Film boyunca korku ve gerilim hissederken
bir yandan da uzun zamandır hissetmediğim o duygusal derinliği hissettim ben. Sevgi,
kaybetme gibi duyguları etkilerken bir yandan da gerilim hissettirmeyi başaran Arrival, kesinlikle baş döndürücü bir
yapım, ayrıca fazlasıyla da zarif. Sonunda şehirlerin yıkılmadığı, savaşların
çıkmadığı, her şeyin alt üst olmadığı ve türler arasındaki zorlukların çok
farklı bir şekilde anlatıldığı bir bilimkurgu izleyebildik. Bunu ne kadar
anlatsam yetmeyecek aslında, gerçekten anlayabilmek için filmi yaşamanız lazım.
Filmografisinde Enemy, Incendies, Prisoners ve Sicario gibi harika filmler bulunan
yönetmenimize gelirsek; Denis Villeneuve,
Arrival’la birlikte ne kadar
muhteşem olabileceğini herkese net bir şekilde gösterdi. Geçen senenin en iyi
filmlerinden biri olan Sicario ile
beni kendine hayran bırakmıştı zaten ama Arrival
bambaşka bir şey. Bu filmle birlikte kendisi hakkında yapılan Kubrick benzetmeleri de daha iyi
anlaşılıyor ancak bana burada Kubrick,
Nolan ve Malick gibi çok sevdiğim birkaç yönetmeni hatırlattı. Sanki hepsi
bir araya gelmiş gibiydi ve bu gerçekten inanılmaz. Villeneuve, yaşayan en iyi yönetmenlerinden biri olabilir bence. Arrival’ı her açıdan doyurucu, eşsiz
bir filmdi. Teknik olarak da düşünsel olarak da benzeri olmayan bir sinemasal güzellikti.
Hipnotize edici çekimleri, muhteşem kurgusu, zamanı işleyiş şeklinin harikalığı
ve tabii ki hem görsel işçiliğinin hem de ses tasarımının kusursuzluğu ile
uzaylılarla ilgili yapılmış en iyi filmlerden biri olmayı başarıyor. Hatta
benim izlediklerim arasında en iyisi belki de. Blade Runner’ın yeniden çevrimi
öncesi oldukça fazla umut veren Denis
Villeneuve’yi övdüm övmesine de (onun senaryoya katkılarına ek olarak) filmin
senaryosunu böylesine muazzam bir hale getiren Eric Heisserer ve muhteşem müzikleriyle filmi destekleyen Johann Johansson’a da ayrı teşekkür
etmek gerekir. Ben hepsinin Oscar’a aday olma ihtimalinin yüksek olduğunu
düşünüyorum hatta Johann Johansson’ın
(En İyi Müzik dalındaki) adaylığı kesine yakın bile. Onun yanında En İyi
Uyarlama Senaryo ve En İyi Yönetmen dalında da adaylık gelse hem muhteşem hem
de çok yerinde olur gibi.
Filmin en önemli yıldızlarından
biri de tabii ki ana karakterimiz Dr.
Louise Banks’i canlandıran Amy Adams.
Kendisi benim en sevdiğim oyunculardandır ve zaten sevilmemesi de imkansız biri.
Her zaman muhteşem olan, aşırı yetenekli Adams,
Arrival’da da yine muazzamdı. Her
filmiyle onu daha çok seviyorum sanırım. Arrival‘da
daha ilk dakikadan sizi ele geçiren ve hikayenin duygusal derinliğini sonuna
kadar yaşamanızı sağlayan müthiş bir oyunculukla karşımızdaydı. Şu ana kadar 5
Oscar adaylığı bulunan Amy Adams’a
artık bir ödül vermenin zamanının da geldiğini düşünürsek bence bu filmle Oscar’da
bulunması çok güzel olur. Gerçi kendisinin önümüzdeki aylarda çıkacak olan Nocturnal Animals isimli filmde de
önemli bir rolü var. Oyunculuğuyla bolca övgü aldığı bu filmi henüz izlemeyemedim
ancak harika bir iş çıkardığına çok eminim. İki filmle de çok beğenilen Amy Adams bu sene Oscar’larda yer
alması en muhtemel olan oyunculardan biri bence. Bu iki rolünden biriyle
adaylığı kapacaktır, hatta umalım ki bu sefer Akademi ona çok hak ettiği ödülü
versin de bu muhteşemlik sonunda taçlandırılmış olsun.
Galasını Venedik Film Festivali’nde yapan Arrival, bunun üzerine bir de Toronto
Uluslararası Film Festivali’nde gösterilmişti, üçüncü olarak ise Filmekimi ile Türkiye’ye geldi. Yani
şimdilik sinema tarihine adını altın harflerle yazdırması gereken bu başyapıtı
izleyen az sayıda kişiden biriyim ve size söyleyebileceğim tek şey vizyona
girdiği gibi filmi mutlaka izlemeniz olacaktır (ki ben önümüzdeki ay çıktığı
gibi gidip bir daha izleyeceğim). Çünkü Arrival,
daha açılış sekansıyla sizi içine çeken ve henüz birkaç saniye önce
tanıştığınız karakterlere anında yakın hissetmenizi sağlayan ve yenilikçi
konseptiyle sizi hipnotize eden çok zarif, yaratıcı, sakin ve şiirsel bir
bilimkurgu. Hatta önümüzdeki yıllarda çıkacak olan birçok bilimkurguya yol
gösterici olacak bir başyapıt, bilimkurgulara yenilik getiren ve yeni şeylerin
önünü açan bir rüya gibi adeta. Vizyona girdiği gibi gidin, izleyin ve en
önemlisi de etkilenmeye hazır olun çünkü bence bu film herkesin ruhuna az çok
dokunacaktır. Filme girmeden önce ise aklınızda bir uzaylı istilası filmine
dair bulunan tüm o klişeleri ve ön yargıları unutun ve büyüleyici bir sinema
deneyimine kendinizi hazırlayın derim.
Tavsiyenize uydum tek kelimeyle mükemmeldi kurzhaarfrisuren 2019 - kurzhaarfrisuren frauen - kurzhaarfrisuren damen - frisuren halblang - hochsteck frisuren 2019 - frisuren 2019 -
YanıtlaSillong bob frisuren