Uzun zamandır heyecanla yolunu
gözlediğim Filmekimi dün başladı ve
ben de bugün ilk filmimi izleyerek bu festivale tam anlamıyla başlamış oldum. Daha adını gördüğüm anda ilgimi çeken The Happiest Day in the Life of Olli Maki
yani Olli Maki’nin En Mutlu Günü bu
sene harika filmlerin gösterildiği Cannes
Film Festivali’nin Un Certain Regard
(Belirli Bir Bakış) bölümünde
gösterilip bölümün En İyi Film ödülünü kapmış Finlandiya yapımı bir film. Bir
spor filmi olarak tanımlayabileceğim bu film alıştığımız spor filmlerine hiç
benzemeyen yapısıyla dikkat çekiyor. Örneğine pek rastlanmayan bu boks filmi
Finlandiya’nın da bu seneki Oscar aday adayı oldu ve bence son 9’a kalıp En İyi
Yabancı Film dalında yarışabilecek kadar harika bir filmdi, en azından ben sona
kalmasını çok isterim.
Olli Maki ismindeki Fin bir boksörün hayatından esinlenilerek
yapılmış film öncelikle siyah beyaz olmasıyla dikkat çekmekte. Olli Maki, Finlandiya tarihinde ilk kez
tüy siklette şampiyonluk kazanmak için ringe çıkacaktır ancak hayatının en
önemli müsabakasına hazırlanırken hiç beklenmedik bir şeyle karşılaşır ve Raija isminde bir kıza aşık olur. Filmde
de zaten bir yandan Olli Maki’nin 1962 yılında gerçekleşecek olan bu önemli
mücadeleye hazırlanmasını izlerken bir yandan da tatlı mı tatlı Raija’ya aşık oluşuna tanık oluyoruz. Peki
ya şampiyonluk maçına çıktığı gün gerçekten de hayatının en mutlu günü olmuş
mudur? İşte bunu öğrenmek için filmi izlemeniz gerekecek.
Ben filmin siyah beyaz olmasından
tutun, kurgusuna, müziklerine kadar her şeyine bayıldım, özellikle de muhteşem çekimlerine.
Çokça izlediğimiz boksör hikayelerinden hem konu olarak hem de işleniş olarak çok
farklı olan Olli Maki bence
izleyebileceğiniz en unutulmaz spor filmlerinden biri olacaktır. Bunun en
önemli nedeni de hikayenin ana kaynağı olan boksörümüz Olli Maki’nin oldukça sıra dışı olması aslında. Mesela şöyle bir
örnek vereyim Olli Maki, spor müsabakaları
öncesinde yapılan ve genelde sinirlerin aşırı gerildiği basın konferansında
“Eğer kaybedersem en iyiye yenilmiş olurum.” diyebilen bir karaktere sahip. E
hal böyle olunca filmin en azından hikayesiyle akılda kalıcı olması kaçınılmaz
oluyor. Filmi alışılagelmişin dışında tutan bir başka neden ise yönetmenin
tercihleriydi. Çekimlerini sevdiğimi daha önce belirttim zaten ancak yönetmenin
sıkça gördüğümüz bazı klişelerden de kaçınması filmi daha özel bir yere
getiriyor.
Hayatının en önemli mücadelesine
hazırlanan ve bu konuyu neredeyse hiç önemsemeyen boksörümüz Olli Maki’nin
şampiyonluk mücadelesine hazırlanana kadar yaşadıkları zaman zaman komik olacak
şekilde anlatılmış ki bu da filmi çok daha sevimli ve sıcak bir hale getiriyor.
Bazı diyalogları gerçekten çok eğlenceli olurken bazıları da hikayenin bu kadar
özel ve farklı olmasını sağlayacak nitelikte başarılıydı. Filmin bir boks filmi
olmasına rağmen hikayenin her yerinde aşka dair bir şeyler hissediyordunuz ki
bu da gerçekten harika bir olguydu.
Sonuç olarak The Happiest Day in the Life of Olli Maki bence gerçekten de güzel
bir film. Bir boks filminde aşk ancak böyle güzel bir şekilde anlatılabilirdi. Filmin
sıcacık bir hikayesi, sade ve sakin işleyişi, harika kareleri ve çok da güzel
müzikleri var. Eğer hala Filmekimi’nde
bu filme gidebilecek şansa sahipseniz mutlaka gidin derim. Filmekimi’ne başlamak için bundan daha iyi bir film düşünemezdim,
ben filmi çok sevdim. Hem siz hala Olli
Maki’nin en mutlu gününü merak etmiyor musunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder