2016 Rio’da Amerikalı
sporcuların yüzme ve artistik jimnastikte harikalar yarattığı bir gün geride
kaldı. Final Five olarak
adlandırılan Amerika kadın jimnastik takımı altın madalyayı oldukça dominant
bir şekilde kazanırken Phelps, Ledecky gibi yıldız yüzücüler de çok
iyi performanslarıyla altın madalyaya ulaştılar. Türkiye’nin Rio’daki ilk madalyası ise sonunda
geldi ve birçok dalda da çok güzel haberler vardı aslında.
Rio Olimpik Arena'da
gerçekleştirilen artistik jimnastik müsabakaları sonucunda; Simone Biles, Gabrielle Douglas, Lauren
Hernandez, Madison Kocian ve Alexandra Raisman'dan oluşan Final Five adındaki ABD Milli Takımı,
toplamda kazandığı 184.897 puanla herkese büyük bir fark attı ve altın
madalyaya ulaştı. Angelina Melnikova,
Aliya Mustafina, Maria Paseka, Daria Spiridonova ve Seda
Tutkhalian'den oluşan Rusya Milli
Takımı, 176.688 puanla gümüş madalyaya uzanırken Yilin Fan, Yi Mao, Chunsong Shang, Jiaxin Tan ve Yan Wang'dan oluşan Çin
Milli Takımı ise 176.003 puan elde ederek bronz madalya kazandı. Final Five’ın tam anlamıyla herkesi
domine ettiği bu muhteşem performansın detaylarını merak edeniniz varsa diye New York Times’ın o muhteşem
performansı incelediği harika görsel-veri analizi dosyasını buraya bırakıyorum.
Takım kaptanı Aly Raisman ve son dönemin süper yıldızı Simone Biles’ın
inanılmaz serilerinin önderliğinde bir kez daha altın madalyaya ulaşıp herkese
en iyi olduğunu gösteren ABD Milli Takımı’nın yeni takma adlarının da çok özel
bir hikayesi var aslında. Romanya'dan ABD'ye göç eden Bela-Martha Karolyi çifti uzun yıllardır ABD
jimnastiğine yön veriyor. Jimnastik denince akla gelen ilk isimlerden biri olan
Nadia Comaneci’yi de yetiştiren çift son dönemde Aly Raisman, Simone Biles ve Gabby Douglas gibi yıldızların da ortaya
çıkmasında önemli pay sahibiler. Eşi Bela
emekli olduğu için Martha Karolyi 2000'den bu yana tek başına koordinatörlük yapıyor. Ancak 2016 Rio Olimpiyatları Martha'nın antrenör olarak 11. ve son olimpiyatı.
Ayrıca takım müsabakalarında da son kez 5 kişi yarışıldı. 2020 Tokyo'dan itibaren ekiplerin
4 kişi olacağı önceden açıklanmıştı. Takım da kaptanları Aly Raisman önderliğinde
bu son takım olimpiyat altınını Martha'ya ithaf edip, onun onuruna takımın
lakabını "The Final Five" olarak belirlemişler. New York Times’da ABD’de jimnastik için
çok önemli olan Bela-Martha Karolyi çifti için de muazzam bir yazı vardı. Ona da buradan ulaşabilirsiniz.
Son olimpiyatında mücadele eden
Michael Phelps ise çok önemli bir
yarışa çıkıyordu. 2012 Londra’da
kaybettiği rakibi Chad Le Clos ile bir kez daha 200 metre
kelebek’te kozlarını paylaşacaktı. Le Clos’la
olan rekabeti Phelps’in kariyerinin son
dönemindeki en önemli rekabetlerinden biriydi. En zor yarışlardan biri olan 200
metre kelebek öncesi heyecan bu nedenle hepten fazlaydı ve muazzam bir yarış
oldu. Michael Phelps gerçekten çok harika bir iş çıkardı ve bir anlamda Londra’da
onu gümüş kazanmaya iten Le Clos’dan da
intikamını almış oldu. Biz de Phelps’in
kelebeğinin neden çok farklı olduğunu görmüş olduk.
Bu gördüğüm Micheal Phelps imza bir
yarışla olimpiyatlarda 20. altınını kazandı, toplamda 23 madalyası var. Ancak günün
olaylarından birisi ise bu kareydi bence. Le Clos
yarışta idolü olarak gördüğü Phelps'e
işte bu bakışı atmıştı. Bir anlamda Phelps'in
tarih yazmasına en yakından şahit oldu denilebilir. Gerçekten de gördüğüm en
güzel karelerden biri bu oldu.
Günün güzel kareleri ise onunla
sınırlı kalmadı. Phelps’in madalya
töreni sonrası oğlu Boomer’ı öptüğü
an olimpiyattaki tarihi kareler arasına girdi bence. Bu görüntü bence Phelps’in başarısının sırrını da
gösteriyor biraz, zorlu antrenmanları ve kendini yaptığı spora adamışlığı tabii
ki de çok önemli ancak onun asıl böyle bir madalya canavarı olmasını sağlayan
bence duyguları ve yaşadıklarıdır bence. Ayrıca yıllar geçtikçe kendini daha da
geliştirdi ve olgunlaştı da denilebilir. Onun sadece bir makine olmadığını
gösteren en güzel şey de bu kare oldu işte.
Zorlu bir 200 metre yarışının
ardından Phelps bu sefer de 4x200
metre serbest’te Amerika Yüzme Takımı ile birlikte sahnedeydi. Phelps’e eşlik eden isimler arasında
ise uzun yıllardır en önemli rakiplerinden biri ve yakın arkadaşı olan Ryan Lochte vardı. Bu iki efsaneye Townley
Haas ile Conor
Dwyer da katılmıştı. Sonuç olarak bu
müthiş takım altın madalyaya pek de zorlanmadan ulaştılar.
Bu altın madalya Phelps’in 21. altını ve toplamda 24. Madalyası
olsa da Ryan Lochte için de çok özel bir yere sahipti. Onu en çok olimpiyat
madalyası kazanan yüzücüler listesinde Phelps’in
ardından ikinci sıraya yerleştiriyordu. Bu altınla birlikte 11. Olimpiyat madalyasını
kazanan Lochte’de gerçekten tüm
zamanların en iyilerinden biri ve yüzmeye çok da önemli katkıları var. Bunlardan
en önemlisi ise kendine su altı dönüş tekniği. Phelps de dahil ABD takımı tarafından da kullanılan bu müthiş teknik
doğru uygulandığında yüzücülere 1 saniye kadar bir avantaj yakalamalarını ve
dönüşten önce geride olsalar bile dönüşün ardından önde çıkmalarını sağlayabiliyor.
Yukarıya Lochte’nin bu müthiş tekniği ile ilgili daha detaylı bilgi almak isteyenler (yine) New York Times’ın hazırladığı videolu
anlatıma sahip olan nefis dosyaya bakmak için buraya tıklayabilirler.
2016 Rio’daki en
heyecanlı yarışlardan biri ise kadınlar 200 metre serbest yarışı oldu. Avustralyalı
Emma McKeon yarışı bir süre önde
götürdü ancak sonra Katie Ledecky geldi ve onu geçti. Sarah Sjöström de sonlara doğru çok iyi bir atak yaptı hatta Ledecky’e de çok yaklaştı ancak Ledecky bırakmadı ve yarışı kazanmayı
başardı. Bu dalda dünya rekorunun sahibi olan İtalyan yüzücü Frederica Pellegrini ise dünyanın en hızlı yarışı olmasını bekliyorum dediği
bu yarışta atak yapmakta gecikince kürsüden uzak kaldı ve dördüncü sırada yer
aldı. Yarış dünyanın en hızlısı olmasa da bu olimpiyatın en heyecanlılarından
biri oldu kesinlikle. Daha önce finale çıktığı büyük organizasyonların hepsini
kazanmış olan Amerika’nın 19 yaşındaki genç yıldızı Katie Ledecky ise yine
yanıltmadı ve burada da altına ulaştı. Müthiş performansıyla biz de neden son
dönemin en dominant sporcularından biri olduğunu bir kez daha gördük.
Demir Leydi lakaplı Katinka Hosszu
ise bir kez daha sahnedeydi. 200 metre bireysel karışıkta havuza giren Hosszu, yarışı 2.06:58’lik derecesiyle
olimpiyat rekoru kırarak kazandı ve bir altın daha kazanmayı başardı. Hosszu’nun başarısına büyük etki eden
şeylerden biri de sanırım eşi ve aynı zamanda antrenörü olan Shane Tusup'la kurduğu ilginç ilişkidir.
Hosszu’nun onunla çalışmaya başlaması,
sonrasında Demir Leydi lakabını almasını sağlayan şeylerin anlatıldığı harika bir
yazının çevirisin sitesinde vardı. Onun ilginç ve bir o kadar da harika olan
hikayesini okumak isterseniz buraya tıklamanız
yeterli.
Teniste ise ilginç sonuçlarla
karşılaşmaya devam ediyoruz. Kadınlarda dünya bir numarası olan Serena Williams, daha önce hiç kaybetmediği Elina Svitolina
karşısında beklenmedik bir mağlubiyet aldı ve olimpiyatlara erkenden veda etti.
Son olimpiyatta altın madalyayı kazanmış olan Serena, Svitolina’ya 6-3
6-4’lük setler sonucu mağlup olunca üst üste ikinci olimpiyat madalyasını
kazanma umutları da bitmiş oldu. Çiftlerde de ablası Venus ile birlikte mücadele ediyordu ancak orada da beklenmedik bir
yenilgi yaşamıştı. Bu iki sonuç beni biraz üzse de hem Serena’nın hem de Venus’ün
yılın kalanında iyi işler yapacaklarını düşünüyorum.
Türkiye’nin ilk madalyası ise
halterden geldi. Erkekler 69 kiloda mücadele eden milli sporcu Daniyar İsmayilov gümüş madalya
kazanmayı başardı.
Günün en önemli olaylarından bir
başkası ise okçulukta bir başka genç sporcumuzun yakaladığı başarıydı. Okçulukta
kadınlar kategorisinde en genç sporcu olan 18 yaşındaki Yasemin Ecem Anagöz, ilk turda Polonyalı Karina Lipiarska Palka ile karşılaştı. Dünya
sıralamasında 31 numarada bulunan Yasemin,
ilk seti 26-22 alarak 2-0 öne geçti. İkinci set 23-23 berabere sona erince ise üstünlüğü
3-1 oldu. Üçüncü set 23-22 ile rakibinin olunca karşılaşmada skor 3-3'e geldi. Sonra
30-27 ile Yasemin, 27-26 ile de Palka birer set alınca durum 5-5 oldu. Sonucu
ise "Shoot off" adı verilen tek atışlık seri belirledi. Bu seriyi 9-6
kazanan Yasemin tur atladı.
Bu
çekişmeli maçın ardından son 32'de Yasemin’in
karşısında dünya 18 numarası Meksikalı Alejandra
Valencia vardı. Burada ilk set 28-28
berabere sona erdi. İkinci sette 28-26'lık üstünlük sağlayan tecrübeli
Meksikalı, 28-28'lik 3'üncü setle 4-2'yi sağladı. 28-27'lik 4. set galibiyeti Yasemin'e 4-4'lük beraberliği getirdi.
Final seti de berabere bitince bu maç da yine shoot off'a kaldı. Burada Valencia 10-9 üstünlük sağlayınca Yasemin olimpiyatlara veda etti. Ancak
18 yaşında bu kadar harika şeyler yapması ve hiç pes etmemesi çok önemliydi bence.
Mete Gazoz ve Yasemin Ecem Anagöz bu olimpiyatta yaptıklarıyla herkese ileride çok başarılı
işler yapabileceklerini gösterdiler. İkisi sayesinde önümüzdeki yıllarda
okçulukta çok güzel haberler duyacağız gibi geliyor bana.
Olimpiyata ilk iki maçı
kaybederek kötü başlayan Potanın
Perileri’nden ise sonunda beklediğimiz haber geldi. Kadın basketbol
takımımız Rio’daki 3. maçında karşılaştığı
Japonya’yı 76-62 yenerek ilk galibiyetini alırken Japonya’ya da ilk
mağlubiyetini yaşatmış oldu.
Bir solukta okudum, teşekkürler
YanıtlaSil