24 Mayıs 2016 Salı

Spor: 2016 Roland Garros’tan Önce


Yılın ikinci Grand Slam’i oldukça ilginç bir şekilde başladı. Diğer Grand Slam’lerden farklı olarak Pazar günleri başlayan Roland Garros ile ilgili yazılarım biraz gecikti, bunun nedeni benim şu sıralar biraz yoğun olmam ama yine de yazmadan içim rahat etmezdi. O yüzden geç olsun, güç olmasın da yazayım dedim. Aslında turnuva hazır başlamışken turnuva öncesi değerlendirmesine ne gerek var diye düşünüyor olabilirsiniz. Bence kesinlikle önemli çünkü turnuva öncesi durum bilindiğinde turnuvanın gelişimi, yaşanan şoklar ve heyecanlar daha iyi takip ediliyor. Üstelik bu sefer Roland Garros’a gelişte tenis dünyasında daha önce yaşanmamış olaylar da gerçekleşti. Bu olayların bazıları beni üzerken bazıları da oldukça sevindirdi. E bu kadar lafa artık ne olduğunu az da olsa merak etmişsinizdir diye düşünüyorum. Eğer merak ediyorsanız sizi yazımın devamına, turnuva öncesi değerlendirmemi okumaya davet ediyorum.

Öncelikle Roland Garros’ta bu seneki eleme turlarından bahsetmek istiyorum. Çünkü eleme turlarının sonucu Türk tenisi için oldukça güzel ve gurur vericiydi. Hatta Türk tenis tarihinde bir ilk yaşanmış oldu. Turnuvaya bu sene direkt katılan tenisçilerimiz olmasa da elemelerden katılan 3 tenisçimiz vardı: Çağla Büyükakçay, İpek Soylu ve Marsel İlhan. Ve üçü de turnuva elemelerini geçip ana tabloya yükseldiler. Bu Türk tenis tarihi için bir ilk! Daha önce hiçbir Grand Slam’de tüm tenisçilerimiz elemeleri geçip ana tabloya yükselmemişti. Bu olay tenis dünyasında da büyük yankı buldu hatta ki bence bu ülkemiz adına çok sevindirici bir şey. Çünkü dünyadaki tek spor ülkemizde çokça konuşulan futbol değil ve diğer sporlarda da milli sporcularımızın elde ettiği başarılar beni çok sevindiriyor açıkçası. İşte şimdi bizi gururlandıran bu üç sporcudan ayrı ayrı söz etmek istiyorum çünkü üçü de Türk tenisinde bazı ilklere imza attılar ve en azından bu yazıyı okuyup da bilmeyenler varsa onlar öğrensin diye düşündüm.

İstanbul Cup'ta kazandığı kupası ile
İlk olarak Çağla Büyükakçay’dan başlayayım. Çağla geçen sene de oldukça başarılı bir sezon geçirmiş, önemli galibiyetler almış ve Türkiye’yi temsil ettiği Fed Cup’ın ardından verilen Fed Cup Heart Award’ı (Fed Kupası Kalp Ödülü) kazanmıştı. Ancak bu sene tamamen farklıydı ve çok daha müthiş geçiyor Çağla için. Bu sene İstanbul Cup’a katılan Çağla, burada şampiyonluğa ulaşarak bir WTA turnuvasında şampiyon olmayı başaran ilk Türk tenisçi olarak tarihe geçmişti. Şampiyonluk yolunda sırasıyla bir WTA turnuvasında yarı final ve final gören ilk Türk tenisçi de olmuştu. Bu arada Çağla tek kelime ile müthiş oynadığı bu turnuva sonucunda Wimbledon’da da ana tabloyu garantilemiş de oldu. Ayrıca 82 numaraya da yükselerek kariyerinde ilk kez ilk 100 tenisçi arasına girmiş oldu. Gördüğünüz gibi Çağla bu sene sadece kendi kariyeri açısından ilkleri yaşamadı, Türk tenisinde de birçok tarihi anı yaşattı. Bu başarısını da burada, Roland Garros’ta elemeleri geçip ana tabloya kalarak devam ettirdi ki bu bir Grand Slam’deki Çağla’nın ilk ana tablosu oldu. Umarım ki bu başarısı devam eder biz de gururla ve heyecanla onu izlemeye devam ederiz.

Amerika Açık kupası ile İpek (Sağda)
Şimdi de İpek Soylu’dan bahsedeyim. 20 yaşındaki İpek’in başarıları da oldukça etkileyici ve açıkçası ben gelecekte çok, çok başarılı olacağını düşünüyorum. 2012 yılında gençler kategorisinde Wimbledon’a katılan İpek, bu turnuvada gençler kategorisinde ana tabloya kalan ilk Türk kadın tenisçi olmayı başarmıştı. Ama İpek’in asıl çıkışı 2014 Amerika Açık turnuvası ile oldu kesinlikle. 2014’teki turnuvaya da yine gençler kategorisinden katılan İpek, genç kızlar kategorisinde şampiyonluğa ulaşmış ve bu sonuçla da Türk tenis tarihinde bir Grand Slam turnuvasında herhangi bir kategoride şampiyon olan ilk Türk sporcu ünvanına sahip olmuştur. Yavaş yavaş WTA turunda maçlara çıkmaya başlayan İpek de bu sene tıpkı Çağla gibi İstanbul Cup’ta şampiyon oldu ama çiftler kategorisinde.


Son olarak da Marsel İlhan’dan bahsedeyim biraz. Marsel de erkeklerde Türkiye adına birçok ilke imza atmayı başarmıştır. Marsel tüm Grand Slam turnuvalarında elemeleri geçip ana tabloya kalmayı başarmıştır. Ayrıca bu turnuvaların hepsinde en az bir kez 2. turu da görmüştür. Geçen sene ise Marsel için özellikle çok iyi bir yıl olmuştu. İlk kez bir dünya 1 numarası ile (Novak Djokovic) karşılaştığı bu sezonda kariyerinin en iyi derecesi olan dünya 77 numaralığına yükselirken ardı ardına iki Grand Slam’de (Wimbledon ve Amerika Açık) de 2. tur görmüştü. Burada da İpek ve Çağla’dan sonra ana tabloya kalan Marsel Türk tenisinde bir ilkin gerçekleşmesine katkı sağladı.


Peki ya turnuva öncesi başka neler oldu, kimler turnuvaya formda geliyor, kimler çekilmek zorunda kaldı diye sorarsanız bence en önemli olay dünya 3 numarası Roger Federer’in turnuvadan çekilmesi oldu. Bu beni oldukça üzdü tabii ki çünkü Federer’i Djokovic’le oynadığı Avustralya açık finalinden beri izleyemedim ki o maç da Ocak ayındaydı. O maçın ardından ameliyat olan Federer bu sene bir türlü sakatlıklardan tam olarak kurtulamadı ve buradan da önlem amacıyla çekildiğini zaten tamamen hazır hissetmediğini belirtti. Federer’in Roland Garros’a katılmama kararı alması ise 17 yıl sonra Ekselansları’nı bir Grand Slam’de izleyemeyeceğiz demek oluyor. En son 1999 yılındaki Amerika Açık'a katılmayan Federer, daha sonraki 65 Grand Slam turnuvasının hepsine katılmıştı ve bu anlamda da müthiş bir rekoru elinde tutuyordu. Federer’in bu kararı beni üzse de senenin devamındaki Wimbledon ve Olimpiyatlar’ı düşündüğümüzde bu kararı daha mantıklı geliyor. Federer’in ardından turnuvadan çekildiğini açıklayan bir isim de Fransız raket Gael Monfils’ti. Roland Garros’ta her zaman renkli görüntülere imza atan Monfils’in yokluğu da hissedilecek kesinlikle.


Biraz da turnuvaya formda gelen isimler hakkında konuşalım. İlk olarak Toprağın Kralı lakaplı Rafael Nadal var ki Rafa geçen seneyi tamamen arkada bırakmış gibi görünüyor. Burada 9 şampiyonluğu bulunan ve 10.yu da kazanıp bir Grand Slam’i 10 kez kazanan ilk raket olmak isteyen Rafa, özellikle toprakta tam anlamıyla kendini bulmuş gibi, oldukça iyi oynuyor son zamanlarda. Rafa eski günlerine döndüğünün sinyallerini ise daha önce 8 kez kazandığı toprak turnuvası Barselona’da finalde son iki yılın şampiyonu Kei Nishikori’yi yenip şampiyon olarak göstermişti. Bu şampiyonlukla kariyerinin 49. toprak kort zaferini elde eden Rafa, Arjantinli tenisçi Guillermo Vilas'ın elindeki toprak kortta en fazla şampiyonluğu bulunan erkek tenisçi rekoruna da ortak oldu.


Dünya 2 numarası Andy Murray ise geçen seneki gibi bu sene de oldukça iyi bir toprak sezonu geçirerek buraya geldi. En son bir toprak turnuvası olan Roma’da finalde Djokovic’i geçerek şampiyon olan Murray, toprak sezonunda Nadal’ı da mağlubiyete uğratmayı başarmıştı. Bu sonuçlar da aslında Murray’nin şu an turdaki en iyi toprak oyuncularından olduğunu kanıtlar nitelikte.


Turnuvanın en büyük favorilerinden biri ise tabii ki de dünya 1 numarası Novak Djokovic. Geçen sene burada Nadal’ı yenmeyi başaran ikinci kişi olan ve şampiyonluğa hiç olmadığı kadar yaklaşan Novak Djokovic, bu sene de Paris’e her zamanki gibi çok istekli gelecektir hiç kuşkusuz. Kariyerindeki tek Grand Slam eksiği olan Roland Garros’ta ilk şampiyonluğuna ulaşmayı hedefleyen Nole’nin işi ise geçen seneye göre biraz daha zor bence çünkü Rafa artık geçen seneki gibi değil kendi oyununu buldu sonunda ve Murray de turnuvaya bir o kadar formda geliyor. Bu nedenle Djokovic’i her ne kadar en büyük favorilerden biri olarak görsem de geçen seneki gibi açık ara favori olduğunu söyleyemem.


Kadınlarda ise favori bence dünya 1 numarası Serena Williams. Serena bu sene iki önemli finalde Avustralya Açık ve Indian Wells’te sırasıyla Angelique Kerber ve Victoria Azarenka’ya kaybetmiş olsa da en son katıldığı turnuva olan Roma’da toprakta bir şampiyonluk yaşayarak yine formda olduğunu herkese göstermiş oldu az çok. Yine de Serena’yı da çok açık ara favori olarak göremiyorum, sürpriz yapabilecek çok isim olabiliyor Roland Garros’ta.


Sezona iki şampiyonluk elde ederek fırtına gibi başlayan ve ilk çeyreğin bana göre en iyisi olan Victoria Azarenka ise bu turnuva öncesi başka bir turnuvadan sakatlığı nedeniyle çekilmek zorunda kalmıştı. Bu nedenle normalde Serena’ya karşı en iyi durabilecek oyuncular arasında olsa da burada neler yapabileceğinden pek emin değilim. Ancak önemli sürpriz yapabilecek isimler arasında Garbine Muguruza ile Petra Kvitova’yı görüyorum mesela.


Turnuva öncesi değerlendirmelerim bunlardı, şimdi bakalım turnuvada neler olacak? Herkese iyi seyirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder