Yılın ikinci Grand
Slam’i oldukça ilginç bir şekilde başladı. Diğer Grand Slam’lerden farklı olarak Pazar günleri başlayan Roland Garros ile ilgili yazılarım
biraz gecikti, bunun nedeni benim şu sıralar biraz yoğun olmam ama yine de yazmadan içim rahat etmezdi. O yüzden geç olsun, güç olmasın da yazayım dedim.
Aslında turnuva hazır başlamışken turnuva öncesi değerlendirmesine ne gerek var
diye düşünüyor olabilirsiniz. Bence kesinlikle önemli çünkü turnuva öncesi
durum bilindiğinde turnuvanın gelişimi, yaşanan şoklar ve heyecanlar daha iyi
takip ediliyor. Üstelik bu sefer Roland
Garros’a gelişte tenis dünyasında daha önce yaşanmamış olaylar da
gerçekleşti. Bu olayların bazıları beni üzerken bazıları da oldukça sevindirdi.
E bu kadar lafa artık ne olduğunu az da olsa merak etmişsinizdir diye
düşünüyorum. Eğer merak ediyorsanız sizi yazımın devamına, turnuva öncesi
değerlendirmemi okumaya davet ediyorum.
Öncelikle Roland
Garros’ta bu seneki eleme turlarından bahsetmek istiyorum. Çünkü eleme
turlarının sonucu Türk tenisi için oldukça güzel ve gurur vericiydi. Hatta Türk
tenis tarihinde bir ilk yaşanmış oldu. Turnuvaya bu sene direkt katılan
tenisçilerimiz olmasa da elemelerden katılan 3 tenisçimiz vardı: Çağla Büyükakçay, İpek Soylu ve Marsel İlhan.
Ve üçü de turnuva elemelerini geçip ana tabloya yükseldiler. Bu Türk tenis
tarihi için bir ilk! Daha önce hiçbir Grand
Slam’de tüm tenisçilerimiz elemeleri geçip ana tabloya yükselmemişti. Bu
olay tenis dünyasında da büyük yankı buldu hatta ki bence bu ülkemiz adına çok
sevindirici bir şey. Çünkü dünyadaki tek spor ülkemizde çokça konuşulan futbol
değil ve diğer sporlarda da milli sporcularımızın elde ettiği başarılar beni
çok sevindiriyor açıkçası. İşte şimdi bizi gururlandıran bu üç sporcudan ayrı ayrı
söz etmek istiyorum çünkü üçü de Türk tenisinde bazı ilklere imza attılar ve en
azından bu yazıyı okuyup da bilmeyenler varsa onlar öğrensin diye düşündüm.
İstanbul Cup'ta kazandığı kupası ile |
İlk olarak Çağla
Büyükakçay’dan başlayayım. Çağla
geçen sene de oldukça başarılı bir sezon geçirmiş, önemli galibiyetler almış ve
Türkiye’yi temsil ettiği Fed Cup’ın
ardından verilen Fed Cup Heart Award’ı (Fed Kupası Kalp Ödülü) kazanmıştı. Ancak bu sene tamamen farklıydı
ve çok daha müthiş geçiyor Çağla için.
Bu sene İstanbul Cup’a katılan Çağla, burada şampiyonluğa ulaşarak bir
WTA turnuvasında şampiyon olmayı
başaran ilk Türk tenisçi olarak tarihe geçmişti. Şampiyonluk yolunda sırasıyla bir
WTA turnuvasında yarı final ve final
gören ilk Türk tenisçi de olmuştu. Bu arada Çağla tek kelime ile müthiş oynadığı bu turnuva sonucunda Wimbledon’da da ana tabloyu garantilemiş
de oldu. Ayrıca 82 numaraya da yükselerek kariyerinde ilk kez ilk 100 tenisçi
arasına girmiş oldu. Gördüğünüz gibi Çağla
bu sene sadece kendi kariyeri açısından ilkleri yaşamadı, Türk tenisinde de
birçok tarihi anı yaşattı. Bu başarısını da burada, Roland Garros’ta elemeleri geçip ana tabloya kalarak devam ettirdi
ki bu bir Grand Slam’deki Çağla’nın ilk ana tablosu oldu. Umarım
ki bu başarısı devam eder biz de gururla ve heyecanla onu izlemeye devam
ederiz.
Amerika Açık kupası ile İpek (Sağda) |
Şimdi de İpek
Soylu’dan bahsedeyim. 20 yaşındaki İpek’in
başarıları da oldukça etkileyici ve açıkçası ben gelecekte çok, çok başarılı
olacağını düşünüyorum. 2012 yılında
gençler kategorisinde Wimbledon’a
katılan İpek, bu turnuvada gençler kategorisinde
ana tabloya kalan ilk Türk kadın tenisçi olmayı başarmıştı. Ama İpek’in asıl çıkışı 2014 Amerika Açık turnuvası ile oldu kesinlikle. 2014’teki turnuvaya da yine gençler kategorisinden katılan İpek, genç kızlar kategorisinde şampiyonluğa
ulaşmış ve bu sonuçla da Türk tenis tarihinde bir Grand Slam turnuvasında herhangi bir kategoride şampiyon olan ilk
Türk sporcu ünvanına sahip olmuştur. Yavaş yavaş WTA turunda maçlara çıkmaya başlayan İpek de bu sene tıpkı Çağla
gibi İstanbul Cup’ta şampiyon oldu
ama çiftler kategorisinde.
Son olarak da Marsel
İlhan’dan bahsedeyim biraz. Marsel de erkeklerde Türkiye adına
birçok ilke imza atmayı başarmıştır. Marsel
tüm Grand Slam turnuvalarında elemeleri
geçip ana tabloya kalmayı başarmıştır. Ayrıca bu turnuvaların hepsinde en az
bir kez 2. turu da görmüştür. Geçen sene ise Marsel için özellikle çok iyi bir yıl olmuştu. İlk kez bir dünya 1
numarası ile (Novak Djokovic) karşılaştığı bu sezonda kariyerinin
en iyi derecesi olan dünya 77 numaralığına yükselirken ardı ardına iki Grand Slam’de (Wimbledon ve Amerika Açık)
de 2. tur görmüştü. Burada da İpek
ve Çağla’dan sonra ana tabloya kalan
Marsel Türk tenisinde bir ilkin
gerçekleşmesine katkı sağladı.
Peki ya turnuva öncesi başka neler oldu, kimler turnuvaya
formda geliyor, kimler çekilmek zorunda kaldı diye sorarsanız bence en önemli olay
dünya 3 numarası Roger Federer’in turnuvadan çekilmesi oldu.
Bu beni oldukça üzdü tabii ki çünkü Federer’i
Djokovic’le oynadığı Avustralya açık
finalinden beri izleyemedim ki o maç da Ocak ayındaydı. O maçın ardından
ameliyat olan Federer bu sene bir
türlü sakatlıklardan tam olarak kurtulamadı ve buradan da önlem amacıyla
çekildiğini zaten tamamen hazır hissetmediğini belirtti. Federer’in Roland Garros’a
katılmama kararı alması ise 17 yıl sonra Ekselansları’nı
bir Grand Slam’de izleyemeyeceğiz
demek oluyor. En son 1999 yılındaki Amerika Açık'a katılmayan Federer, daha sonraki 65 Grand Slam turnuvasının hepsine
katılmıştı ve bu anlamda da müthiş bir rekoru elinde tutuyordu. Federer’in bu kararı beni üzse de senenin
devamındaki Wimbledon ve Olimpiyatlar’ı düşündüğümüzde bu kararı
daha mantıklı geliyor. Federer’in
ardından turnuvadan çekildiğini açıklayan bir isim de Fransız raket Gael Monfils’ti. Roland Garros’ta her zaman renkli görüntülere imza atan Monfils’in yokluğu da hissedilecek
kesinlikle.
Biraz da turnuvaya formda gelen isimler hakkında
konuşalım. İlk olarak Toprağın Kralı
lakaplı Rafael Nadal var ki Rafa geçen seneyi tamamen arkada
bırakmış gibi görünüyor. Burada 9 şampiyonluğu bulunan ve 10.yu da kazanıp bir Grand Slam’i 10 kez kazanan ilk raket
olmak isteyen Rafa, özellikle
toprakta tam anlamıyla kendini bulmuş gibi, oldukça iyi oynuyor son zamanlarda.
Rafa eski günlerine döndüğünün
sinyallerini ise daha önce 8 kez kazandığı toprak turnuvası Barselona’da finalde
son iki yılın şampiyonu Kei Nishikori’yi
yenip şampiyon olarak göstermişti. Bu şampiyonlukla kariyerinin 49. toprak kort
zaferini elde eden Rafa, Arjantinli tenisçi
Guillermo Vilas'ın elindeki toprak
kortta en fazla şampiyonluğu bulunan erkek tenisçi rekoruna da ortak oldu.
Dünya 2 numarası Andy
Murray ise geçen seneki gibi bu sene de oldukça iyi bir toprak sezonu geçirerek
buraya geldi. En son bir toprak turnuvası olan Roma’da finalde Djokovic’i geçerek şampiyon olan Murray, toprak sezonunda Nadal’ı da mağlubiyete uğratmayı
başarmıştı. Bu sonuçlar da aslında Murray’nin
şu an turdaki en iyi toprak oyuncularından olduğunu kanıtlar nitelikte.
Turnuvanın en büyük favorilerinden biri ise tabii ki de
dünya 1 numarası Novak Djokovic. Geçen sene burada Nadal’ı yenmeyi başaran ikinci kişi
olan ve şampiyonluğa hiç olmadığı kadar yaklaşan Novak Djokovic, bu sene de
Paris’e her zamanki gibi çok istekli gelecektir hiç kuşkusuz. Kariyerindeki tek
Grand Slam eksiği olan Roland Garros’ta ilk şampiyonluğuna
ulaşmayı hedefleyen Nole’nin işi ise
geçen seneye göre biraz daha zor bence çünkü Rafa artık geçen seneki gibi değil kendi oyununu buldu sonunda ve Murray de turnuvaya bir o kadar formda
geliyor. Bu nedenle Djokovic’i her
ne kadar en büyük favorilerden biri olarak görsem de geçen seneki gibi açık ara
favori olduğunu söyleyemem.
Kadınlarda ise favori bence dünya 1 numarası Serena Williams. Serena bu sene
iki önemli finalde Avustralya Açık ve Indian Wells’te
sırasıyla Angelique Kerber ve Victoria Azarenka’ya
kaybetmiş olsa da en son katıldığı turnuva olan Roma’da toprakta bir
şampiyonluk yaşayarak yine formda olduğunu herkese göstermiş oldu az çok. Yine
de Serena’yı da çok açık ara favori
olarak göremiyorum, sürpriz yapabilecek çok isim olabiliyor Roland Garros’ta.
Sezona iki şampiyonluk elde ederek fırtına gibi başlayan
ve ilk çeyreğin bana göre en iyisi olan Victoria
Azarenka ise bu turnuva öncesi başka bir turnuvadan sakatlığı nedeniyle
çekilmek zorunda kalmıştı. Bu nedenle normalde Serena’ya karşı en iyi durabilecek oyuncular arasında olsa da
burada neler yapabileceğinden pek emin değilim. Ancak önemli sürpriz yapabilecek
isimler arasında Garbine Muguruza ile Petra Kvitova’yı görüyorum mesela.
Turnuva öncesi değerlendirmelerim bunlardı, şimdi bakalım
turnuvada neler olacak? Herkese iyi seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder